Leylâ ile Mecnûn, bir Arap efsanesine dayanan klasik aşk hikâyesidir.
Allâh’ta fânî olan kişi, kalbinde mâsivâya âit bütün yolları kilitler. Yalnız Allâh’a giden yolları açık bırakır. Onda muhabbet ve sevginin kemâline erer. Abdülkâdir Geylânî -kuddise sirruh-’un ifâdesi ile, bu duruma gelen âşık kula Rab, öyle bir sevgilidir ki, arştan yerin dibine kadar bütün varlıkların sevgisini onun kalbinden çıkarır. Hem de öyle çıkarır ki, artık ne dünya ne de âhireti düşünmez olur. Kendinden dahî ürküntü duyar, yalnız Rabbi ile ünsiyet ister. Tıpkı Leylâ ile Mecnûn’un durumu gibi olur:
Vaktiyle Leylâ’nın sevgisi ile mecnûn olan genç, halkın arasından ayrılır, yalnız yaşamağa başlar. Mâmur beldeleri bırakır, çöllerde vahşî hayvanlar arasına karışır. Halkın övmesini veya yermesini bir kenara iter, bunları duymaz olur. Onların konuşması ile sükûtunu fark etmez hâle gelir. Birgün kendisine, yâni Mecnûn’a sorulur:
“–Sen kimsin?”
“–Leylâ!” der.
Yine sorulur:
“–Nereden geldin?”
“–Leylâ’dan…” der.
Yine sorulur:
“–Nereye gidiyorsun?”
“–Leylâ’ya…” der.
Mecnûn’un gözü ve gönlü, Leylâ’nın aşkının şiddetinden bütün âleme âmâ oldu. Kulakları da Leylâ’nın dışındaki bir kelimeyi duymaz oldu. (Abdülkâdir-i Geylânî, Fethu’r-Rabbânî, s. 284)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları,

http://www.islamveihsan.com/mecnunun-aski.html