26 Ekim 2013 Cumartesi

Kabristanlarda yatan yakınlarımız...


Hekimoğlu İsmail
 

 

Kabristanlarda yatan yakınlarımız...

 
 
Peygamberimiz’in (sas) hayatını öğrenmek ve sünnetlerine uymak dini yaşayışın esaslarındandır. Kabir ziyareti de Peygamberimiz’in sünnetlerindendir, yaşatılması gerekir.
 
İslamiyet, kabristanlara yakınlık peyda etmiştir. Mübarek günlerde akın akın mezarlıklara gidilir. Biz kabirdekileri görmeyiz amma Allah’ın izniyle kabirdekiler bizi görebilir. Hayalen kabirden Karacaahmet Mezarlığı’na ziyarete gelenleri seyredelim. Binlerce mezar var. Ziyaretine gelinen, gelinmeyen var. Bir mezarın etrafında yakınlar toplanmış. Çelenk bırakmışlar. Para verip Kur’an okutuyorlar. Başka bir mezarın başında bir genç, fakirlere sadaka vermiş, sevabını vefat eden ana-babasına hediye etmiş. Sünnet olduğu için kabrin üzerine çiçek dikmiş. Kendisi Fatiha okuyor, İhlas okuyor. İşte yapılması gereken budur, önceki değil. Çünkü ana-baba evladını büyütmüş, ona sureleri ezberletmiş. Ebeveynlerin evlatlarının okuduğu sureden pay almaya ihtiyaçları var.
 
 
Kabir ehli ziyaretçilerinden haberdar olur ve memnun olurlar. Şimdi bizi sevdiğimiz dostlar, akrabalar ziyaret etse nasıl mutlu olacaksak kabirdeki de aynen öyle mutlu olur. Tabii ahirete gidip gelmedik. Fakat ayetlerden, hadislerden öğrendiklerimizle ahireti çok iyi biliyoruz. Kendimizi kabirdekilerin yerine koyalım. Biz de mezara girdikten sonra kendimize dua edilmesini bekleyeceğiz.
 
 
Yanımızdan geçen bir Müslüman’a nasıl selam veriyorsak, bir kabristanı ziyaret ettiğimizde de, yakınından geçerken de kabir ehline selam göndermeliyiz, onlar için Allah’tan mağfiret dilemeliyiz.
 
 
Hadis-i şerifte deniyor ki, “Amelleriniz ölmüş akraba ve aşiretinize gösterilir. Ameliniz iyi olursa sevinirler, iyi olmazsa ‘Allah’ım, onları hidayete erdirmeden ruhlarını alma’ diyerek dua ederler.” Anlıyoruz ki onlar bizim için dua ediyor, öyleyse bizim onlara dua etmememiz olmaz.
 
 
Kabri ziyaret eden, kendisini her an yakalayıverecek olan ölümü hatırlar, ibret alıp İslamiyet’i yaşamaya başlar. Hem de okuduğu duaların ve sünneti seniyyeye uymanın sevabını kazanır. “Ben öldüm, şimdi toprağın altındayım.” diye düşünür. Amma kendini toprağın altında bir taş gibi hayal etmek değil. Sorgu meleklerinin gelişini, sorduklarına vereceği cevapları düşünür.
 
 
Sevdiklerimizi, yakınlarımızı toprağın altında hayal etmek de ayaklarımıza dolanan, yakamıza yapışan dünyanın faniliğini anlamaya yarar. Baki olan ahiret hayatına hazırlanmamızı sağlar.
 
 
Bir mezarlıkta binlerce insan yatıyor. Yaşlı ile genç, âlim ile cahil, mazlum ile zalim mezarlıkta yan yana yatıyorlar. Amma hepsinin kabri dünyadaki yaşayışına göre değişiyor. Kabristan der ki, ey insan, senin en son halin budur. Mademki sonun budur, neyin mücadelesini veriyorsun? Düşün ki, ömür kısadır, yapılacak işler çoktur. Öyleyse bu işlerin bazıları mutlaka yarım kalacaktır.
 
 
Mezarlıktan çıkan insan hırsını toprağa gömmüş, geride bırakmış olmalı. Mezarlığı ziyaret edip de etkilenmeyecek insan olmaz. Varsa, o gaflet içinde demektir. Toprak altında yatan yakınlarımızdan ibret alıp hayatımızı bu düşünceyle düzenlemeliyiz. Ölüm düşüncesiyle hayatımızın muhasebesini yapmalıyız. Hayatımız böylece düzenlenir. Ölümü sık sık hatırlayın. Belki kabirde zindana girmekten kurtulup bahçeye çıkarsınız.
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder