8 Ocak 2016 Cuma

Sürekli nefsinizi sorgulayın

Sürekli nefsinizi sorgulayın

 
Cemil Tokpınar

c.tokpinar@meydangazetesi.com.tr
01 Ocak 2016, 03:12


Bugün yeni yılın ilk günü. Yıl boyunca vazife ve sorumluluk şuuruyla yaşayabilmek için bugün istiğfar ve nefis muhasebesi (özeleştiri) üzerinde durmak istiyorum. Öyle âyetler vardır ki, insanları derin bir sorumluluk duygusuyla kuşatırlar. Bazen bir ayetin mânâsıyla hayatı değişen, sonsuz bir hüzne veya sevince gark olan, ağlayan, inleyen, kahrolan, hattâ ihtiyarlayan insanlar vardır.

“Fe’sda’ bimâ tü’mer” (Hicr: 94) âyetini duyunca, sadece belâgatine secde eden Arap edibleri vardı. Bazen bir âyet bir kişinin hidâyetine sebep olur. Bazen, “Siz nerede olursanız olun, Allah sizinle beraberdir” (Hadîd:4) meâlindeki âyet, sizi târifsiz duygularla çepeçevre kuşatır.

Peygamberimizin (a.s.m.) mübârek arkadaşları olan sahabeler, her bir âyetin inişine bizzat şâhit oldukları için sonsuz derecede etkileniyorlardı. Bu yüzden her bir âyetin onlar üzerinde farklı bir tesiri, hayatlarında ayrı bir değeri vardı.

“Hud Suresi beni ihtiyarlattı”


Ayetler doğrudan doğruya Allah’ın ezelî ve ebedî kelâmı olduğu için, insanların ruhlarında, kalplerinde, akıllarında büyük inkılâplar yapıyordu.

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” meâlindeki, “Fe’stekım kemâ ümirte” âyeti, Peygamberimizin, “Hud Sûresi beni ihtiyarlattı” demesine sebep olmuştur.

Nasıl ihtiyarlamasın ki? En küçük zerreden en büyük kürelere kadar bütün kâinatı kudret elinde tutan ezelî ve ebedî kudret sahibi Allah’ın bu hitabı, elbette insanın bütün zerrelerine kadar hükmedecek azametli ve haşmetli bir ifadedir.

Peki, Peygamberimiz (a.s.m.), ömür boyu “sırat-ı müstakîm=doğru yol” üzerinde olduğu halde böyle derse, biz âhir zaman Müslümanları ne yapmalıyız? Sürekli nefis muhasebesi yapmalı değil miyiz?

Başarıya karşı övünmek yanlış


  Nasr Suresi’nde belirtilen, “nusret, fetih, insanların dine bölük bölük girmesi,” Allah’ın lûtfu olduğu gibi, Peygamberimizin de (a.s.m.) bütün çilelere katlanarak ömrünü vakfetmesi neticesinde ortaya çıkan başarılardır. Bu ifâdelerden sonra insan, bir övgü veya takdirin geleceğini ümit etmektedir.

Bu beklenti içindeyken, hamd, tesbih ve istiğfarın emredilmesi, bizleri derinden derine düşündürmesi gereken bir durumdur. Bundan anlıyoruz ki, eğer bir kişi veya cemaat, İslâm dâvâsında başarıya ulaşırsa, bununla övünmemeli, kibre kapılmamalıdır. Çünkü hidâyeti yaratan, bize imkânlar sunan Yüce Rabbimizdir. Bizim yaptığımız, nihâyetsiz acz ve kusurumuzla “niyet ve talep etmek”tir.

Bize zafer ve başarı nimeti verdiği için Rabbimizi tesbih etmeli, O’ndan mağfiret dilemeliyiz; çünkü belki de daha ileri gidebilecek bir dâvâyı biz eksik ve kusurumuzla geriletmiş olabiliriz.

Bu sûreye kendimizi muhâtap ettiğimizde, sonsuz derece tesbih, tahmid ve istiğfara muhtaç olduğumuzu görürüz. Çünkü biz istiğfara Resûlüllah’tan (a.s.m.) çok daha muhtacız.

Günahsız peygambere istiğfar emri


Aynı azamet ve haşmeti, aynı dehşet ve ibreti Nasr Sûresi’nde görmek mümkündür. Bu sûrenin meâli şu şekildedir:

“Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğün zaman Rabbine hamd ederek Onu tesbih et ve Ondan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edicidir.”

Tefsirlerde bu sûrede geçen istiğfar ve tevbeden neyin kastedildiği uzun uzun anlatılmıştır. Burada mühim birkaç noktaya dikkat etmek gerekir.

Tevbe, günahlardan kesin bir şekilde pişman olup, bir daha işlememeye karar vermektir. İstiğfar ise, günahların bağışlanmasını istemektir.

Biz biliyoruz ki, bütün peygamberler gibi Peygamberimiz (a.s.m.) de günah işlememiştir. Tevbe ve istiğfar ise, günah için yapılır. Buna rağmen o, her gün yüz defadan ziyade istiğfar ettiğini belirtmiştir.

Müfessirler, bu âyetteki istiğfarın ümmeti için af dilemek mânâsında olduğunu da belirtmişlerdir. Ancak buradaki istiğfar emrinin doğrudan doğruya Peygamberimize (a.s.m.) yapılması ve sonunda, Allah’ın tevbeleri çok kabul eden olduğunun hatırlatılması mânidardır.

Burada, günahtan beri bile olunsa, tevbe ve istiğfarın bizâtihi ibâdet olduğu, Allah’ın her hâlükârda tevbe ve istiğfar edilmeye lâyık olduğu söylenebilir.

Ancak bu durumda bile bizim günahtan münezzeh olmayan, aksine sayısız günahlara giriftar olan insanların alacağı ders ve ibretler vardır.

http://www.meydangazetesi.com.tr/surekli-nefsinizi-sorgulayin-makale,2266.html


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder