23 Mart 2017 Perşembe

MÜCAHEDE

MÜCAHEDE

‘Cihad ve Mücahede’ kavramları ‘cehd’ veya cühd’ kelimesinden türemişlerdir.

Cehd veya cühd, sözlükte çaba harcama, kararlı ve bilinçli bir şekilde gayret göstermek, nefis ile savaşma, düşmana karşı cihad etmek anlamlarına gelir.

Cihad ve mücahede ise, her türlü düşman saldırılarına karşı koymak üzere çaba göstermek demektir. İki kavram da aynı anlama gelmekle beraber, cihad daha çok bedensel çabalar için, mücahede ise daha çok ruhsal çabalar için kullanılmaktadır.

Cihad, Müslümanların Allah (c.c.) yolunda, Allah (c.c.)’ın adını yüceltme uğruna çaba gösterme, mal harcama, savaşma ve çalışmalardır. Cihad, açık bir düşmana karşı, nefse ve şeytana karşı yapılır. Bunlardan açık düşmana karşı mücadele etmeye (cihad), nefse ve şeytana karşı mücadele etmeye de ‘mücahede’ diyebiliriz.

Ayrıca ilim alanında, özellikle fıkıh ilminde, bir hükmü bulmak üzere yapılan yoğun bilimsel çalışmaya, gösterilen çabaya ‘ictihad’, bunu yapan da ‘müctehid’ denilmektedir. Bütün bu kavramların anlam bakımından birbirleriyle yakın ilgisi vardır.

Cihad veya mücahede, müminin, bireysel İslâmî hayatını ve Müslüman toplumu her açıdan korumak için gerekli bir çabadır. Cihad, İslâm düşmanlarına karşı İslâm toplumu ve yurdunu savunmak amacıyla, Allah (c.c.)’ın adını yüceltmek, tüm yeryüzündeki insanların Müslüman olmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve yeryüzünden fitne ve zulmü azaltmak üzere yapılır.

Cihad ve mücahede, Allah (c.c.)’ın müminlere kesin emridir: “Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kilindi. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” [1]

Allah (c.c) müminlerin mallarını ve canlarını Cennet karşılığında satın almıştır. Bunun içindir ki mücahede Müslüman için bir şereftir: “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil’de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaadidir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İste bu, (gerçekten) büyük kazançtır.” [2]

Yine Allah (c.c.) cihad ile Müslümanı imtihan ettiğini, gerçekten inanıp inanmadıklarını sınadığını buyurmaktadır. Bunun içindir ki Allah (c.c) yolunda savaş (mücahede), insanlar için aynı zamanda bir imtihan vesilesidir:

“Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?” [3]

“Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.” [4]

“Yoksa, Allah, sizden, cihad edip Allah, peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” [5]

Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin dereceleri çok yüksektir, mükâfatları boldur: “Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?  Allah'a ve Resulüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” [6]

Müminler, dünyayı ve içindeki meskenleri cihad’tan çok severlerse, bunun karşılığında cezalandırılacaklardır. İnanan insanın hayatta en çok değer vereceği iki şey Allah (c.c.) ve Rasûlü (s.a.v) olmalıdır. Onlar uğrunda yapılacak mücahedeye hiç bir şey engel olmamalıdır: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, esleriniz, hisim akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”  [7]

Peygamber (s.a.v) de cihadın önemine pek çok hadisinde önemle vurgu yapmıştır: “Cihad, Allah'a en sevimli gelen ve en faziletli amellerden birisidir.” [8]

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: ‘Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki: “(Müslüman erkeklerden) kim, Allah yolunda, ilâyı kelimetullah için, devenin iki sağımı  arasında geçen müddet kadar savaşacak olsa cennet kendisine vacib olur.” [9]

Cihad veya mücahede, Allah (c.c.) rızası, O’nun adı yüce olsun diye sevap kazanma amacıyla olursa bir anlam ifade eder. [10]

Dünyalık bir çıkar için, şöhret, yağma ve intikam alma uğruna mücahede edenler Allah (c.c.) yolunda değillerdir.

Mücahedenin diğer önemli bir cephesini de nefse karşı yapılan mücadele teşkil eder. Hatta bu ‘Cihad-ı Ekber’dir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) çölün sıkıntıları bir yana, çok meşakkatli geçen Tebük seferinden sonra, küçük Cihad’dan döndük büyük Cihad’a gidiyoruz, demiştir. Burada kast edilen büyük Cihad, kişinin kendi nefsiyle yaptığı cihaddır. Nitekim Resulüllah (s.a.v) bir hadisinde: “Gerçek mücâhid,  nefsiyle cihad edendir.”  [11] diye buyurmaktadır. Rasûlullah, bu ifadeleriyle kıymeti son derece yüceltilen "cihad"ı, sadece düşmanla savaş olmadığı gibi savaş durumu olmadığında da, daha verimli bir ufuk açmaktadır: Nefsiyle, yani kötülükleri emreden nefsi ile mücadele. Bu cihad  aslında, düşmanla yapılan cihaddan  daha zordur. Kişi, nefsinin,  kötülüğe, tembelliğe, hevesâta olan meyillerini kırarak, hakka, ubudiyete, insanoğlunda mevcut hayırlı kabiliyetlerin inkişafına  sevk edebilse imanın gerçek  büyüklüğü ortaya çıkar. Bunu yapabilen insanlar nadirdir. Resûlullah  bu hakikate binaen nefis kavgası verene "gerçek mücahid" demiştir.

Nefisle yapılan mücadelenin de Allah (c.c.) nezdinde makbul olması için, bunun da "Allah için"  yapılması gerekmektedir.

Nefse ve şeytana karşı yapılan mücahede, kuşkusuz müminin takva derecesine ulaşmasını sağlar. Nefsinin isteklerini sınırlamayan azgınlığa ve sapıklığa düşer. Şeytanın aldatmalarına erken kanar. Mücahede, mümine İslâm ahlâkı kazandırır.

 

Nefsin istekleri iki türlüdür:

1-Haklı olanlar

 

2-Haklı olmayan ve sınırı aşanlar

 

Müslüman, nefsinin haklı isteklerini karşılar. Çünkü hayatın devamı için buna ihtiyaç vardır. Aşırı isteklerine (şehvetine), hazlarına, hırslarına ise sınır koyar.

Aslında ‘nefsini terbiye etmek’, nefsi Allah (c.c.)’ın huzurunda teslim olmaya, İslâmi emir ve yasakları yerine getirebilir bir olgunluğa ulaştırmaktır. Bu bir anlamda onun İslâmi ilkelere, ibadetlere, Allah (c.c.) için fedakârlık yapmaya razı etmektir. Mücahede bu gayretin, bu çabanın, bu hedefin bir metodudur.



[1] Bakara sûresi, 2/216.
[2] Tevbe sûresi, 9/111.
[3] Âl-i İmran sûresi, 3/142.
[4] Muhammed sûresi, 47/31.
[5] Tevbe sûresi, 9/16.
[6] Saff sûresi, 61/10-12.
[7] Tevbe sûresi, 9-24.
[8] Bûhârî, Edeb, Cihâd; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II.
[9] Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd; Ebu Dâvud, Cihâd; Nesâî,Cihâd; İbnu Mace, Cihâd.
[10] Buharî.
[11]Tirmizî, Fedâilu'l-Cihad.


BU YAZI  AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=664
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder