19 Nisan 2017 Çarşamba

NASİHAT

NASİHAT

‘Nasihat’, ‘nush’ kökünden türemiştir. Nush, sözlükte, bir kimsenin düzelmesini sağlayan sözü veya fiili araştırmak, bir şeyi saflaştırmak, (yabancı maddelerden ayırmak), dikiş dikmek, samimi olmak anlamlarına gelir. Terim olarak ‘nush’, Müslümanlara öğüt ve akıl verme, yol gösterme demektir.
 
Aynı kökten gelen ‘nasuh’, halis, saf, samimi demektir ki, Kur’an’da halis tevbenin bir sıfatı olarak kullanılmaktadır.
Nasihat, nush ile benzer anlama gelmekle beraber, aynı zamanda iyi ve faydalı olana bir çağrı, kötü zararlı olandan arındırmaya bir teşviktir. Nasihat, İslâm'ın pratik hayata aktarılması, ahlâkî prensiplerin yaşanması, insanî erdemliliklerin, görgü kurallarının öğretilmesi amacıyla bilenlerin bilmeyenlere öğretmesi ve hatırlatmada bulunması amacıyla yapılan öğütlerdir.
 
Bu öğütler yapılırken asla bir art niyet güdülmez, dünyevî çıkarlar düşünülmez. Nasihat eden kişi güvenilir olur. Onun yaptığı nasihat samimiyetle yapıldığı takdirde etkisini gösterir. Müminler sürekli olarak birbirine öğüt vermek suretiyle yardımcı olurlar. Cenâb-ı Allah: “Hatırlat, umulur ki bu hatırlatman müminlere yarar sağlar, (öğüt alırlar)” buyurmuştur.
 
Nasihat, aslında İslâmî davetin bir parçasıdır. İnsanları Allah (c.c.)’a ve O’na kulluk yapmaya davet edenler, bir anlamda onlara nasihat ediyorlar demektir. Nasihat, insanları doğru yola, kişiye faydalı olan şeylere, zararlı olanlardan kaçınmaya, yaratıcı önünde samimi olmaya bir çağrıdır.
 
Peygamberler (a.s.), görevli olarak geldikleri toplumlara ‘nasihat’ etmişler, yani onları Allah (c.c.)’ın emrine davet etmişlerdir. Hz. Nuh (a.s.) şöyle diyordu: “Size Rabbimin risaletini (peygamberliği) tebliğ ediyorum. (Ayrıca) size nasihat ediyor ve sizin bilmediklerinizi ben Allah’tan biliyorum.” Aynı şeyi Hz. Hud (a.s.) de söylüyor ve kavmi için bir ‘nasihatçı-öğüt verici’ olduğunu belirtiyordu. Yine Hud (a.s.) azmış bir kavme kendi nasihatinin (davetinin) fayda vermeyeceğini söylüyor.
 
Hz. Salih’in (a.s.) durumu da bundan farklı değildi. Allah (c.c.) Semud kavmine Hz. Salih (a.s.)’i peygamber olarak gönderdi. Onlar Hz. Salih (a.s.)’i dinlemedikleri gibi, O’na ve O’nun davetine karşı kibirlendiler ve meydan okudular. Allah (c.c.) onları toptan cezalandırdı. Bunun üzerine Hz. Salih (a.s.) onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: “Ey kavmim and olsun, size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size nasihat ettim.
 
Ama siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz.” Kendilerini nasihat edip Hakk’a davet ettiği halde yüz çevirdikleri için cezalandırılan kavmine Hz. Şuayb (a.s.) da benzeri şeyler söylüyor ve küfre sapan bir toplum için artık üzülmenin gereksiz olduğunu ekliyordu.
 
Nasihat, aynı zamanda iyilik isteme anlamına da gelmektedir. Öğüt vermek, akıl ve yol göstermek de bir kişi hakkında iyilik istemektir.
 
Nasihat, bir ayette de öğüt vermekle beraber bakımını üstlenmek, eğitmek, yetiştirmek anlamında kullanılmaktadır. Olumsuz Anlamıyla Nasihat Yol gösterme, akıl verme, iyiliği isteme anlamındaki “nasihat” bazen yanlışa, günaha, isyana yönelik olabilir. Kendi yaptıklarını doğru zanneden, inandığı batıl’ı doğru yol kabul eden, hatta Allah (c.c.)’ın emrine aykırı davranmayı iyilik sanan kötü niyetli niceleri, başkalarına bu anlamda ‘nasihat’ ederler, onları kendi yanlışlarına ve hatalarına davet ederler. Nitekim şeytan, Hz. Adem (a.s.) ile eşini, sonsuza kadar Cennette kalmaları için yasak meyveden yeme konusunda kandırdı ve sonra da ‘ben sizin için nasihatçiyim-öğüt verenlerdenim’ diye yemin etti. Din Nasihattir Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki, “Din nasihattir” Sahabeler: Kimin için ya Rasûlallah? diye sorunca; “Allah (c.c.) için, O’nun kitabı için, Rasûlü için, mümin yöneticiler (imamlar) ve bütün Müslümanlar için.” buyurdular.
 
İslâm bilginleri bu hadisteki nasihatin şu anlamlara gelebileceğini söylemişlerdir: 1. Allah için nasihat O’na inanmak, O’na şirk koşmamak, bütün üstün (kemâl) sıfatların O’na ait olduğunu kabul etmek, noksan sıfatlardan O’nu tenzih etmek (O’ndan uzak düşünmek), O’nun için sevip O’nun için buğz etmek, O’na her konuda itaat etmek, O’nun nimetlerine şükretmek, O’nun dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmak, O’na imana ve ibadete insanları teşvik etmek.
 
2. Rasûlullah için nasihat O’nun peygamberliğini doğrulamak, getirdiği şeylere iman etmek, emir ve yasaklarına uymak, sünnetini izlemek, O’nun davetini yaymak, getirdiği dini tebliğ etmek, onun ahlakıyla ahlâklanmak, ehl-i beytini sevmek, O’nun sünnetine bid’at sokmaya çalışanlarla mücadele etmek.
 
3. Kitap için nasihat O’nun ilahi kitap olduğunu kabul etmek, O’na saygı göstermek, O’nu sürekli okumak ve hükümleriyle amel etmek, hükümlerini iyice öğrenmek ve başkalarına öğretmek, O’nu başkalarına ulaştırmak, insanları O’nun ahlâkına davet etmektir.
 
4. Müslüman yöneticiler için nasihat Onlara karşı gelmemek, hak olan işlerde onlara yardım etmek, yanlışlarını güzel bir yolla düzeltmeye çalışmak, bilmedikleri konularda onları uyarmak.
 
5. Müslümanlar için nasihat Din ve dünya işlerinde onları irşad etmek, yol göstermek, onların hakkını korumak, dinden bilmediklerini öğretmek, ayıplarını örtmek, yardımda bulunmak, şefkatli davranmak, emr-i bi’l ma’ruf, nehy-i ani’l münker yapmak, İslâm’ın ahlakıyla ahlâklanmalarını teşvik etmektir. Ebu Süleyman el-Hattabî demiştir ki: ‘Ayet ve hadislerde geçen nasihat, kendisi için yapılan ve samimiyet gösterilen kimse için hayır düşünüldüğünü ifade eden bir kelimedir.
 
Nasihata tek bir mana vermek, doğru ve mümkün değildir. Nasihatın sözlük manası, ihlas ve samimiyettir. Müminler, gerektiği yerde, güzel bir yöntemle birbirlerine nasihat ederler, doğru yolu gösterirler, onların iyiliği için çalışırlar, özellikle çocuklarına ve dini yeni yaşamaya başlayanlara nasihatin en güzelini yaparlar. İnsanlar, genelde kendi hata ve kusurlarını görmez veya görmek istemezler. Bu insanın ciddi zaaflarındandır. Ancak başka kişilerden eksikliklerini duyma halinde, çare aramaya başlarlar. İşte müminler bu eksikliği gidermek için birbirlerine nasihat eder ve güzel telkinlerde bulunurlar.
 
Yüce Allah (c.c.) Asr sûresinde şöyle buyurmaktadır: “Asra andolsun ki, insanoğlu kesinlikle hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç.” Yüce Rabbimizin, birbirlerine nasihat eden, hakkı ve sabrı telkin eden müminleri, hüsrana uğrayanlardan ayırması, oldukça düşündürücü ve dikkat çekici değil midir?
 
Birbirlerine nasihat etme cesareti göstermeyen ve nasihat almaya tahammülü olmayan Müslümanlar, gerçek dost ve kardeş olmadıklarını ve olamadıklarını kabul etmelidirler. Bir insan alnında veya sırtında bir leke ile dolaşıyor ve kendisi de bunu görmüyorsa, onu uyarılmalıdır. Aksi durumda toplum içinde ayıplı konumuna düşer ve birçok kimse için alay konusu olur.
 
Evet, gerçek dosta düşen, onu bu lekeden kurtarmak ve temizlemektir. Kardeşine düşen ise, bu uyarı ve nasihatten dolayı minnet duymak ve ona gıyabında dua etmek olmalıdır. İnsanlar çoğu zaman herhangi bir olay karşısında nasıl bir tavır geliştireceklerini kestiremezler. Yakın bir dostu veya dostları ile görüşme, o hadiseyi tahlil etme ihtiyacı duyarlar. Kâr-zarar muhasebesi yapar öylece karar verirler. Bu, insanın yaratılışına en uygun olan ve müminlerin yapmaları gereken husustur. Dostlarınız ile araya uzun mesafeler bırakmayınız. Bunu yapmayınız ki oda size ulaşabilsin, nasihatte bulunabilsin, gönülden konuşabilsin. Yine mesafe bırakmayınız ki, sıkıntılarında sizin dostluğunuza güvenerek size sığınabilsin ve nasihat alabilsin. Bir konuda yakın bir dostunuz ve kardeşiniz sizlere nasihatte bulundu ise, yapılan bu nasihati mutlaka değerlendirmeye tabi tutunuz.
Zira size nasihatte bulunan dostunuzdur. O’nun diliyle Allah (c.c.)’ın sizleri uyaracağı, hatalarınızı göstereceğini düşününüz.
 
Allah (c.c.) için dostluğun kutsallığına inanarak bunu yapınız. Uygun ortamlarda kardeşlerinizden gönüllü olarak nasihat dinleyiniz. Gıyabında elinizi açarak sizi uyaran kardeşinize gönülden dua etmeyi sakın ihmal etmeyin. Bir dostunuza nasihatte bulunmak, bazı konularda uyanık tutmak ve bazı hatalarını kendilerine izah etmek istediğinizde mutlaka zaman ve zemini çok iyi ayarlayınız. Uygun ortamı özenle seçiniz.
 
Unutmayınız ki zamansız uyarı ve nasihat ile kardeşinize kötülük etmiş onu yıkmış olabilirsiniz. Nasihat etmede uygun ortamı seçerek, dostunuzu süslemiş, ona ikramda bulunmuş ve onu temizlemiş olursunuz. Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadislerinde; “Bir organ hasta olunca bütün vücut rahatsız ve hasta olur. Müslümanlar da tıpkı bir vücut gibi birbirlerini sever, birbirlerine acır ve şefkat ederler.” buyurmuştur.
 
Bütün bu açıklamalardan anlaşılmaktadır ki, Müslümanın dinî ve insanî görev ve yükümlülüklerini samimi olarak yerine getirmeleri, en iyi ve en güzel sözü söylemeleri, nasihat olmaktadır: Bununla birlikte Türkçede nasihat, öğüt ve irşad anlamında kullanılmaktadır. Bu daha ziyade samimi olarak görüşlerini söylemek demek olduğu için nasihatin sözlü kısmı ile ilgilidir.

BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=676

--
.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder