24 Nisan 2017 Pazartesi

NEDAMET

NEDAMET

‘Nedamet’, ya fırsatların kaybolması ile ya da işlenilen bir suçun sonunda doğan vicdani üzüntüye ve pişmanlığa denir. Bu durum, aynı zamanda iyiliğe dönüşü de ifade eder. Nedamet aynı zamanda tevbeyi de beraberinde getireceği için Allah (c.c.) kişiyi affedecektir.

“Pişman olup da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız!” [1]

Nedamet içinde olan kimseye ‘nadim’ dedir.

İbnu Makıl anlatıyor: ‘Babamla birlikte Abdullah İbnu Mes'ud (r.a.)’ın yanına girdim. Bu ziyaret sırasında o: ‘Rasûlullah (s.a.v.)’ın “pişmanlık tevbedir.” dediğini nakletti. Babam: ‘Rasûlullah’tan bunu bizzat işittin mi?’ diye sordu. Abdullah: ‘Evet!’ dedi. [2]

Fakat nedamet yalnız dil ile değil kalp ile birlikte olmalıdır. İnsanın pişmanlığı devam etmiş olsa onun için büyük ibret ve durumunun düzelmesine neden olurdu. Ne yazık ki pişmanlık duyulan bir olaydan sonra zaman geçince o olay unutulur ve alınan dersler izlerini kaybeder ve aynı hata başka bir şekilde yine tekrarlanır.

Dinî hatalarda pişmanlık, tevbe ve af dileme ile sonuçlanır. Bu hataların affedilmesi Allah (c.c.)’ın lütuf ve kereminden umulur. Bu yönüyle ‘Nedamet’ iyi ahlâk olarak değerlendirilir. Fakat günlük hayatta elden kaçan bir iş veya fırsatlar için pişmanlıkta yarar yoktur. Bu durumda boş yere pişmanlıktan vazgeçip içinde bulunduğu şartları ve geleceği düşünerek gayret göstermek daha akıllıca bir davranış olacaktır.

Başladığı işin henüz sonucu anlaşılmadan pişmanlık ve kararsızlığı alışkanlık edinen kimse işlerinde başarılı olamaz. Çünkü pişmanlık ve kararsızlık içinde bulunduğu anda dikkat edilmesi gereken bir husus vardır ki, o da işin yürütülmesi esnasında her saniyesi önemli olan vaktin kaybolmasıdır. Her pişmanlık vaktin geçip işin başarısızlığa dönüşünü, her başarısızlık pişmanlık doğuracağından böyle insanın ömrü pişmanlık ve kararsızlık içinde geçer. Bu  şekildeki ‘nedamet’ ise tedavi gerektiren ‘vesvese’ olup bu kötü  bir ahlâktır. Çünkü Allah (c.c.)’ın bize verdiği ömür sermayesi, yıllar, aylar, günler, saatler, dakikalar ve saniyelerle sınırlıdır. Her geçen saniye, dakika, bizim için Allah (c.c.) tarafından verilen ve bilinen süreden (ecel) düşmekte ve her gün biraz daha sona yaklaşmaktayız. Dünya ve ahirete ilişkin plan ve programlarımızı hep bu gerçeğe göre yapmalıyız.



[1] A’raf sûresi, 7/149.
[2] İbn Mace.


BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=677
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder