7 Haziran 2014 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - İmanımız, bakımsız bir bahçeye dönmesin!..

Hekimoğlu İsmail - İmanımız, bakımsız bir bahçeye dönmesin!..



Hekimoğlu İsmail

İmanımız, bakımsız bir bahçeye dönmesin!..

 
 
Bedava okuyacağımız bir kitap var. Onu her yerde bulur, her zaman okuyabiliriz. Akıcı ve sürükleyici bir üslupla yazılmış.
 
Bu muazzam eser, kâinat kitabıdır. Şunun bunun kütüphanesinde değil, gören gözlerin önündedir. Kâinat kitabını şuurlu bir bakışla okuyan anlar ki, kâinatı böylesine kontrol altında tutan Allah, insanı elbette başıboş bırakmamıştır. İster yalnız, ister kalabalık içinde olalım; organlarımızı yaratan ve onları bize emanet olarak veren, onları çalıştıran Allah, yaptığımız işlerden haberdardır. Öyleyse haramlardan kaçıp helalleri yapmak zorundayız. Çünkü tohumlar ve çekirdekler gibi toprağa girip ahiret hayatında dünyanın hesabını vereceğiz.


Allah'a iman etmeden önce her türlü günahı işleyenler, Yaradan'a teslim olunca bu günah ve alışkanlıklarının hepsini yakıp külünü göğe savurmuşlar. “Alıştım, bu günahları terk edemem!” dememişler. Çünkü nefsinin, vicdanının, beyninin, gönlünün, nefsinin kıyılarına gümbür gümbür iman dalgaları çarpmış. Allah'a gerçekten inanan bir Müslüman, günah selinin ortasında da olsa o sele kapılmaz. Kapılırsa, tövbe ateşiyle temizlenmeye çalışır. Şuurlu Müslüman bilir ki, nerede, hangi şartlarda olursa olsun, huzur-u İlahi'dedir.
 
  İnsanın ibadeti de imanıyla mütenasiptir. İmanı zayıf olan, “Bir kısım ibadetleri yapamam.” diyor; kuvvetli olan emri hemen uyguluyor. Mesela bir kısım kimseler namazın feyzini öyle almışlar ki, beş vakit değil dokuz vakit kılıyorlar. Bir kısım insanlarsa beş vakti fazla görüyor. Babamızdan bahçe de din de miras kaldı. Bahçeye bakmazsak kurur; ağaçlar meyve vermez. İman da böyle… İbadetleri aksatırsak, imanımız bakımsız bahçeye döner.  Mesela birisi bize on bin lira verse hemen sorarız; “Bu parayı bana niye verdin ve karşılığında ne istiyorsun?” Bize bir nimet olarak verilen organlarımızı düşünelim. Bu değerli organları bize kim verdi, niçin verdi? Bunlara karşılık bizden ne istiyor?  Öyleyse bu mükemmel organları veren Allah'ın emirlerini öğrenmeli ve yaşamalıyız. O ne istiyor? Hayatımız bu soruya göre şekillenmeli. Mesela kör olsaydık, açık saçık filmler seyredebilir miydik? Allah bize göz nimeti verdiği için isyan mı etmek lazım? Mesela geçenlerde bazı arkadaşlar ziyaretime geldi, dediler ki: “Ağabey hep itaat itaat diyorsunuz. Bu ne demek?” Dedim ki: “Ben askerim. Askerî eğitimde öyle günler oldu ki, gece sabaha kadar yağmurun altında bekledik. Çamura yattık. Bazen aç kaldık. Ağustos sıcağında en ağır işleri yaparken, ceketimizin bir düğmesini açıp hava almadık. Kimi gün kurtlu çorba içtik, kimi gün fıstık ezmesi yedik. Her hale razı olduk. Bir gün kumandan dedi ki: ‘Zor şartlar sizi yıldırmasın!' İşte bu cümle beynimde şimşek gibi çaktı. O zaman dedim ki, Müslüman Allah'ın askeridir. Her halde Allah'a itaat etmek lazım…"

Dünya üzerinde bazı âlimler var ki, bunların dünyası zindan durumunda, adamların rahatı yok. Amma Allah'a itaat etmenin, Allah rızası için yaşamanın saadeti içindeler. “İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder.” sırrını onlarda görürüz…


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder