20 Haziran 2014 Cuma

NİHAT HATİPOĞLU - Birbirimizi uyarmak zorundayız

NİHAT HATİPOĞLU - Birbirimizi uyarmak zorundayız

NİHAT HATİPOĞLU
 

Birbirimizi uyarmak zorundayız 



Eskiler hep derlerdi, "zaman ahir zaman" diye... Gülüp geçerdik. Ama insanların haline baktığımızda bu sözün pek de yabana atılmayacak bir söz olduğunu görürüz.
İnsanlarda tahammül kalmadı. Birbirimizin onuruna, şahsiyetine aldırış etmeden birbirimizi karalar olduk. Oturduğumuz yerden insanlar hakkında konuşmaya başladık. İftira, gıybet, suizan, karalama gibi büyük günahları iftar sofralarımızın ana menüsü yaptık. İşin kötüsü bütün bunları bir ibadet havası içinde icraya koyduk. Sevmediğimizi karalarken hiçbir ilke ve ölçü tanımadık.

Ramazana yaklaşıyoruz. Haramdan, şerden el çekmek zamanı geldi. Birbirimizi ikaz etmek zorundayız.

Güzel şeylerden bahsediniz


Bu ay boyunca kötü şeyleri kalbinizden ve dilinizden uzak tutunuz. Dedikodu yapanlara çirkin konuşanlara, fazlaca dünyevileşenlere değer vermeyin. Dedikodu yapanlara "Ölü kardeşinizin etini yediniz" deyiniz. Kabir azabının çoğunun söz taşımakta geçtiğini hatırlatın.

Birbirinize ayet ve hadis taşıyın.

Helal kazanıp helal harcayın: Zengin Müslüman hem kendini, hem çevresini ve hem de fakiri kollar. Zekât verir. Hizmet eder. Onun için Efendimiz (s.a.v.): "Veren el, alan elden hayırlıdır" buyuruyor. Allah'ın Resulü (s.a.v.) Mekke'de uzun süre ticaret yapmış ve Mekke'nin hem en şerefli, hem en asil ve hem de en zengin kadınının (Hz. Hatice annemizin) evlenme teklifini kabul etmiştir. Hz. Ebu Bekir'in, Hz. Osman'ın, Hz. Abdurrahman bin Avf gibi zengin sahabenin müminlere çok faydası olmuştur.

Onun için bir lokma bir hırka felsefesi sık sık vurguladığım gibi tasavvufun da dinin de bir ilkesi değildir. Belki dünyaya bakışta bir nefsi muhasebe vesilesidir. Çünkü hiç kimse böyle değildir. Böyle olan birini gösterin bana. Yüzyıllarca Müslüman'a fakirlik edebiyatı yapıldı. Çocuklar okutulmadı. En stratejik yerlerde inancından kopuk insanlar yetiştirildi ve işte manzara da görüldüğü gibi oldu.
Faiz sistemiyle Müslümanlar ya harama ortak edildiler veya borç batağına savruldular. Yurtdışına giden işçimiz ya kaldırım temizledi, ya bahçede ot biçti. Ama şimdi ise mühendis oldu, doktor oldu, fabrikatör oldu. 


Mütevazı olun

Kaba, sert, haşin, anlayışsız ve sefahata bulaşmış çok insan var, onların içinde bari siz mütevazı olun. Ebu Zerr (r.a.) bir gün gelir. Üzerinde son derece güzel bir elbise vardır. Kölesinin de üzerinde aynı elbiseden vardı. Bunu gören arkadaşı sorar. Neden aynı giyiniyorsunuz?

Şöyle der: Efendimiz (s.a.v.) kölelerimiz hakkında bize şöyle buyurdu: Onlar sizin kardeşleriniz ve yakın adamlarınızdır. Allah onları sizin emanetinize koymuştur. Kimin kardeşi eli altında ise, yediğinden yedirsin giydiğinden giydirsin.

Yapamayacağı işi buyurmasın. (Buhari, iman, 22: edeb, 44: Müslim, Eyman, 40: Ebu Davud, edeb, 5157: Tirmizi, Birr, 1946)


İnsanları ezmeyin

Başkasına eziyet ederken de vicdanımızı rahatlatacak yığınla fetva ve yol buluyoruz. Başkasının parasını yerken, aleyhinde konuşurken, makamına göz dikerken, malına konarken hiçbir muhasebe duygusu içinde değiliz.

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle hatırlatıyor: "Müslüman, Müslüman'ın dilinden ve elinden selamette olduğu kişidir. Muhacir ise Allah'ın yasakladığını terk eden kişidir.


Arsızlara prim vermeyin

Saygısız, saldırgan, ruh iklimi bozuk, serkeş ve alçak karakterli insanları sürekli affetmek ve görmezden gelmek bu tür insanlara prim vermektir. İyilik değildir. Yol edindirmektir. Böyle bir yol zararlıdır ve başa beladır.Yüzlerce kişiyi taciz eden veya rahatsız eden birini herkes affederse bu işin sonu nereye varır? Onun için sürekli affedin sözü, adaleti uygulamayın anlamına da gelir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) namus ve iffetine küfreden şair Azze'yi affeder. Kurtulan bu rezil ahlaklı şair yeniden ağzını bozar. Saldırır. Yıpratır.

Haddini aşar. Yeniden yakalandığı zaman affını ister ama Hz. Peygamber (s.a.v.) cezalandırır. Ve bir mümin bir yılanın deliğinden ikinci kez ısırılmaz buyurur.


Düşündüren bir hadis

Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadiste kıyamet günü Yüce Allah'ın kendileriyle konuşmayacağı ve kendilerine bakmayacağı üç sınıf insanları sayar.

Bu üç sınıftan özellikle üçüncü sınıfta anılan kişi son derece manidardır. Onu Hz.Peygamber (s.a.v.) şöyle tanımlıyor: Sırf dünyevi bir menfaat için bir imama biat eder. İmam kendisine dünyalık işlerden verirse ona sadık olur. Ama dünyalıktan istediklerini vermezse sadık olmaz sadakat göstermez. (Buhari, Hiyal, 12)

Hadis siyasi bir pozisyonu belki anlatıyor ama dünyadaki her insanı ilgilendiren bir temaya işaret ediyor. İnsanoğlunun bir kısmı Allah'a veya sadık bir imama verdiği sözün değil, dünyasının ve menfaatinin ardındadır. Onun Allah'a veya liderine -imamına- verdiği sözün hiçbir anlamı yok. Samimiyeti tamamıyla menfaatiyle bağlantılıdır.

Ahir zamanda hayat veren bu ikazlara ne kadar da çok muhtacız.


Peygamberimizin (s.a.v) vefatında Hz. Ebu Bekir'in konuşması

Hz. Peygamber (s.a.v.) pazartesi günü öğleye yakın saatte vefat etmiştir. (Hz. Ömer ve Hz. Ali de pazartesi günü şehit edilmişlerdir.) Medine'de büyük bir hüzün, ıstırap, şaşkınlık yaşanıyordu. İnsanlar duydukları habere inanmak istemiyor. Hz. Ömer acı haberin acısını hafifletmek ve münafıkların oluşturabileceği fitneyi bastırmak için ortalıkta dolaşıyor ve şöyle diyordu: "Kim Muhammed (s.a.v.) vefat etmiş derse onu kılıcımla indiririm. O ölmemiş, bilakis Hz. Musa'nın Sina dağında bayıldığı gibi bayılmıştır.

Ortalıkta tam bir kaos vardı. İşte tam bu ortamda Hz.Ebu Bekir çıkageldi. Önce Hz. Peygamber'in (s.a.v.) uzandığı odaya gitti. Resulullah'ın vefat ettiğini gördü. Sevdiği dostuna sarıldı uzun uzun ağladı. Ağıt yaktı O'na. "Bizi yalnız bıraktın ve gittin öyle mi" dedi. "Vallahi Allah bir daha sana acı yaşatmayacak" dedi.

Ve sonra odadan çıktı. Odadaki gibi iki büklüm değil, dimdik yürüdü. Medine minberine çıktı. Binlerce insan onun söyleyeceklerini dinlemek için oraya akın ettiler. O Efendimizin vefat edip etmediğini ilan edecekti.

Gözyaşlarını sildi. Cemaate uzun uzun baktı ve şöyle konuştu: "Tek olan Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik ederim; O vaadini yerine getirdi, kuluna zafer verdi, bütün düşmanları tek başına yendi! Bütün hamdler yalnızca Allah'adır. Şahitlik ederim ki Hz. Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu, elçisi ve peygamberlerinin sonuncusudur. Yine şahitlik ederim ki Kitap onun getirdiği, din onun koyduğu, hadis onun konuştuğu ve söz onun söylediği gibidir. Hiç şüphesiz ki Allah apaçık gerçekliktir. Allah'ım Kulun, elçin, peygamberin, habibin, eminin, gözden ve seçkinin olan Hz. Muhammed'e mahlukatın içinde bir kimseye ettiğin salatın en üstünüyle salat eyle!

Allah'ım! Salatlarını, bağışlamalarını takva sahiplerinin imamı olan en hayırlı lider ve önder, rahmet elçisi Hz. Muhammed'e nasip eyle! Allah'ım! Onun yakınlığını daha yakın eyle, delilini ulu eyle, makamını onurlandır, onu öncekilerin ve sonrakilerin gıpta edeceği övülmüş bir makama kavuştur, onun övülmüş bu makamı sebebiyle kıyamet günü bizlere fayda ver ve onu cennetteki vesile derecesine ulaştır!

Allah'ım! Hz. Muhammed'e ve Hz. Muhammed'in aline salat eyle, Hz. Muhammed ve Hz. Muhammed'in ailesine bereket ver; tıpkı Hz. İbrahim'e salat edip bereket verdiğin gibi. Muhakkak ki sen hamd edilen ve şanı yüce olansın.

Ey insanlar! Kim Hz. Muhammed'e tapıyorsa bilsin ki Hz. Muhammed öldü. Kim de Allah'a tapıyorsa bilsin ki Allah diridir ve ölmez. Kuşkusuz Allah size yakındır. O'na kaygı ve korkuyla dua etmeyin! Kuşkusuz Yüce Allah peygamberi için sizin yanınızdakini değil, kendi katında olanı seçti ve onu kendi vereceği mükafatı için teslim alarak, geriye aranızda O'nun kitabını ve peygamberinin sünnetini bıraktı. Kim kitap ve sünnete uyarsa o tanınır, kim de Kitap ve sünnetin arasını ayırırsa tanınmaz ve reddedilir.

Ey iman edenler, adaleti dosdoğru yerine getirenler olunuz! Sakın şeytan sizi peygamberinizin ölümüyle meşgul etmesin, sakın sizi dininizden saptırmasın! Acilen iyilik yaparak şeytanı acizliğe düşürün, sakın ona mühlet vermeyin yoksa sizi yakalayıp ele geçirir ve fitneye düşürüp aldatır."
Hiç şüphesiz her toplum zor zamanlar geçirir. Sıkıntılı aşamalardan geçer. İşte o zamanlarda Hz.Ebu Bekir gibi toparlayacak, teskin edecek, hakikatı hatırlatacak kişilere ihtiyaç duyar. Gerekli insan gerekli zamanda insanlara ulaşabilirse en aşılmaz denilen sarsıntılar, büyük girdaplar kolayca aşılır. Hz. Ebu Bekirlere ihtiyacımız var. Hem de haylice fazlaca.



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder