25 Kasım 2014 Salı

Ahmed Şahin - Böyle devrelerde ölmek mi, yaşamak mı hayırlı?

Ahmed Şahin - Böyle devrelerde ölmek mi, yaşamak mı hayırlı?


Ahmed Şahin
a.sahin@zaman.com.tr
 

Böyle devrelerde ölmek mi, yaşamak mı hayırlı?

 
Sahabeden sonra gelen tabiin devrinin maneviyat büyüklerinden Sevri, Yusuf bin Esbat, Vüheyb Hazretleri Basra’da bir araya gelmişler o günkü Müslümanlar arasında meydana gelen üzücü fitneleri konuşmaktalar. Hassas bir ruha sahip olan Sevri Hazretleri sohbet sırasında Emevi-Abbasi dindarları arasında meydana gelen üzücü fitneleri işaret ederek şöyle diyor:

- Açıkça söylemek gerekirse ben artık ölümü istiyorum. Çünkü toplumda kötülük ve fitneler her geçen gün çoğalıyor, onlara karışmamak için bir an önce buradan gitmeyi arzuluyorum!

Maneviyat büyüğü Yusuf bin Esbat Hazretleri ise karşı düşüncesini şöyle dile getiriyor:

- Ben ölümü istemiyorum. Çünkü yaşadığım müddetçe yapacağım ibadet ve tevbe istiğfarlardan biri kabul olabilir. Halbuki ölürsem böyle kabul olma ihtimali olan ibadet ve tevbe istiğfarlardan hiçbirini yapmamış olurum. Bu sebeple ben ölmenin değil, yaşamanın hayırlı olacağını düşünüyorum.

Söz sırası maneviyat büyüğü Vüheyb Hazretleri’ne gelmişti. O da açıklanan her iki görüşe de karşı olan düşüncesini şöyle açıkladı:

- Ben peşinen ne ölmeyi isterim ne de kalmayı. Allah’ın takdiri benim için ne ise ona teslim olmuşum. O neyi hakkımda takdir etmişse onu diler, onu beklerim. Ben kendime göre bir tercih yapmayı uygun bulmam!

Bu cevaptan çok memnun olan Sevri Hazretleri, iki dizi üzerine gelerek dedi ki:

- Vallahi içimizde en doğrusunu sen söyledin! Sen ruhanilerin sözleriyle bağladın bizi. Doğrusu, Rabb’imizin hakkımızdaki takdirine teslim olmaktır. Takdirine teslim olanları Rabb’imiz mahrum bırakmaz.

Evet en doğru tercih de bu olmalıdır. Rabb’imizin hakkımızdaki takdirine tam bir tevekkülle teslim olmak, onun takdirini sabırla, sebatla beklemek. Ancak bu bekleyiş gaflet içinde olmamalı, hazırlıksız şekilde geçmemelidir. Hayatın her gün ve anı ebedi hayatı kazanma yolunda harcanmalıdır ki, hayat hedefini bulsun, gayesine ersin.

Günümüzde hayatı yorumlayanlar gittikçe çoğalan ani ölümleri bir bakıma hayra alamet gibi görmekteler. Sıkıntı çekmeden, kimselere yük olmadan, ele avuca düşmeden aniden gitmek herhalde güzel bir gidiş olmalıdır, demekteler.

Ama ani gidişleri hayra alamet gibi görmeyenler de vardır. Çünkü diyorlar, ahiret hazırlığı yapmadan, üzerindeki hakları yerine vermeden, tevbe istiğfarla manevi temizlenmeyi temin etmeden gitmek... herhalde hayırlı bir gidiş olmasa gerektir yorumu yapmaktalar.

Bundan dolayı maneviyat büyükleri, mü’minleri ikaz ederken hep fikren ve fiilen hazırlıklı yaşamayı tavsiye ederek diyorlar ki:

-Hazırlıklı yaşayan mü’min için ani ölüm rahmettir. Yeter ki hazırlıklı halde yaşasın, ani ölümü hazırlıklı yaşayışıyla hakkında hayra çevirmeyi başarsın. Yoksa gaflet içinde yaşarken aniden ölmeyi hayırlı bir gidiş olarak görmek makul da olmaz, meşru da sayılmaz.

Anlaşılan odur ki, insan her an, mümkün ve muhtemel olan emaneti teslim etme gerçeğini hatırında tutar da fikren ve fiilen hep hazırlıklı yaşarsa, onun ani ölümünden endişe edilmez. Zira onun ölümündeki anilik dıştadır, içte değildir. O mü’min, kendi içinde hep hazırlıklı bulunuyor, her vakit tevbe istiğfar hissi içinde uyanık bekliyor. İşte böyle hazırlıklı yaşayan mü’min için ani ölüm bir tehlike teşkil etmeyebilir. Hatta rahmet bile sayılabilir.

Bundan dolayı, uzun hastalıklardan sonra ölenlerin hep hazırlıklı öldüğü, manen temizlenerek gittiği yorumu yapılır, fikren ve zihnen ciddi tevbe, istiğfarlarla gittiği kabul edilir.

Resulü Ekrem (sas) Efendimiz, hazırlıklı da olsa, ölümü istemeyi tavsiye etmiyor. Şayet bir insan, maruz kaldığı sıkıntı ve musibetlerden dolayı hayatından usanmışsa:

- Rabb’im, yaşamam hayırlı ise yaşat, ölmem hayırlı ise öldür, diye dua etmeli, mutlaka ölümü istememelidir, buyuruyor. Çünkü ölmekle sevap defteri kapanıyor, yaşamakta ise kapanma yoktur, her an sevapların yazılması mümkün ve muhtemel. Zaten yaşamaktan gaye de ebedi hayat sermayemiz olan sevaplarımızı çoğaltmaktır. Öyle ise şimdi düşüme zamanıdır! Nasıl yaşıyoruz? Hazırlıklı mı, hazırlıksız mı?
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder