14 Nisan 2014 Pazartesi

AZ KONUŞMANIN HİKMET ve FAZİLETİ


Muhterem H. Nur Artıran Hanımefendi’nin Aşk Bir Davaya Benzer isimli kitabından yapılmış olan alıntılardır…
 
 
 
AZ KONUŞMANIN HİKMET ve FAZİLETİ
 
 
Sabır, sükût ve teslimiyetin insanlara bahşettiği en mümtaz değer­lerden biri olan az konuşma, dünyevî ve uhrevî yaşantımızın en önemli hasletlerinden biridir. Tasavvufî temel prensiplerden biri olan sükût, az yeme ve az uyumadan çok daha önemli bir yere sahiptir. Çünkü ancak az yiyen ve az uyuyan kişi, az konuşmayı da başarabilir. Aşağıda arz edilen birkaç hadis-i şerîften de sükût etmenin ne denli önemli olduğu çok açık bir şekilde görülecektir.

 
“Dili korumak imanın esasıdır. Kişi dilini korumadıkça imanın hakikatini bulamaz.”

 
“İnsanın selameti, dilini tutmasındadır. Ya hayır söyle ya da sus.”

 
“Dil, belki diğer uzuvlardan daha küçüktür ama işlediği suç, hepsinden çok daha büyüktür.”

 
“Kim sükût ederse her türlü beladan kurtulur.”

 
“Dilin sükûtu çok mümtaz bir hikmettir, fakat çok az kişiye bu hikmet nasip olur.”

 
“Az konuşmak imandan, çok söz nifaktan gelir.”

 
Peygamber Efendimizden(sav) bu hadis-i şerîfleri işiten Hz. Ebubekir, ağzının içine küçük bir taş parçası saklayarak, fazla ve boş konuşmaktan kendisini korumaya çalışmıştır. Çıplak ayakla diken üstünde yürür gibi diline de aynı dikkat ve hassasiyeti göstermeyen

 
kişinin, bu âlemde huzur ve selamette olması beklenemez. İki göz, iki kulak, iki burun deliğine karşılık bir tek ağza sahip olmak, az konuş­maya işaret sayılmıştır. Ayrıca insan-ı kâmili sembolize eden ‘ney’in üzerinde de insan cemalinde olduğu gibi yedi delik bulunmaktadır. Ağzın sembolü olan delik, başparmakla kapatılarak, diğerlerine naza­ran çok daha az açılmak sûretiyle nağmeler üflenir. Bunların tümü, çok gerekli olmadıkça ağzımızı açmamanın remzi kabul edilmiştir.

 
Az konuşmayı bu denli önemli ve elzem kılan nedir?

 
Mesnevî, cilt 6, 3482: “Sözü, sırlar sarayının kapısı bil. Güzel bir söz işitince düşün bakalım, Cennetin hangi kapısı açıldı… Kötü bir ses mi geldi, bed bir söz mü işittin? Dikkat et bakalım, Cehennemin hangi kapısı sana açıldı…”

 
Bir kudsî hadiste şöyle buyurulur: “Ey âdemoğlu, kalbinde bir katılık, bedeninde bir hastalık ve rızkında bir eksiklik gördüğün zaman, bil ki boş şeyler konuştun. Ey âdemoğlu, çok konuşmakla

 
hikmet ve inceliği nasıl arzu edersin? Hikmeti dilinin ve kalbinin sükûtunda ara bul.”

 
Hadis-i şerîfin ifade ettiği mânâ gereğince sadece dilin sükûtu yetmez, bir de kalbin sükûtu söz konusudur. Az konuşmayı daha iyi anlayabilmek için susmayı üçe ayırmak faydalı olacaktır.

 
1. Cenâb-ı Allah’ın ilâhî takdirine karşı susmak

 
2. Peygamber varisi olan Allah dostlarına karşı sükût içinde olmak

 
3. Avama, yani cahil insanlara karşı susmak.

 
 
İlâhî takdire karşı susmak, yukarıda da beyan edildiği üzere, dil ile birlikte kalbin sükûtunu da elzem kılar.

 
Mesnevî, cilt 3, 452: “Yeryüzü, Eyyüb Aleyhisselam gibi gökyüzü­ne teslim olmuştur. Cenâb-ı Allah’a,‘Ben Senin esirinim, ne dilersen üzerime onu yağdır’ deyip, susup beklemektedir.

 
Ey insanoğlu, sen de yeryüzünün bir parçasısın. Onun üzerinde yaşıyorsun. Sen de Allah’ın buyruğuna, kaza ve kaderine karşı gelme, toprak gibi sus, sessiz ol. ‘Sizi topraktan yarattık’ (Taha sûresi, 55) ayetini işittin. Bu ayeti biliyorsun. Demek ki Cenâb-ı Allah, senin de toprak gibi olmanı istiyor. O zaman sen de ilâhî takdire karşı gelme, sen de toprak gibi sus ve sessiz ol.

 
Cenâb-ı Allah buyurdu ki: Ey insan, dikkatle bak da gör, senin topraktan yaratılmış bedenine ruhumdan bir tohum ektim. Böylece seni yücelttim. Sen bu toprağın bir tozu iken, seni üstün bir varlık yaptım. Sana akıl ve aşk verdim.

 
Sen, sadece bir hamle daha yap, toprak olmayı kendine huy edin. Ben de seni bütün yarattıklarımın üstüne emir kılayım.

 
Toprak olmaktan korkma! Su önce yüksekten aşağı akar, sonra yukarılara yükselir. Buğday, çiftçi tarafından önce yere, toprağa atılır. Daha sonra toprağın altından baş çıkarır da gökyüzüne doğru yükselir. Dik, kuvvetli bir başak haline gelir. Her meyvenin tohumu önce yerdedir, toprağa karışır. Ondan sonra yerden baş kaldırır da yücelere yükselir.

 
Mesnevî, cilt 3, 21: “Allah’ın büyüklüğünü, kudretini, yaratma gücünün sırlarını, ancak susam çiçeği gibi yüzlerce dili olduğu hâlde susan, sessiz kalan, konuşmayan kişi duyabilir.”

 
Mesnevî, cilt 3, 2725: “Sabır ve sükût, ilâhî rahmete sebep olur. Belirti ve şahit arayışın, aceleci davranışın, sendeki manevi hastalığın eseridir. ‘Susun’ ayetindeki emri kabul et ki susmanın karşılığında senin de canına sevgiliden ilâhî bir lütuf gelsin.”

 
Peygamber Varisi Olan Allah Dostlarına Karşı, Suskun ve Sessiz Olmanın Hikmetleri Nelerdir?

 
İlâhî takdire karşı susmak gibi, manevi büyüklerimiz karşısında sükût içerisinde olmak da en önemli insani değerlerden biridir.

 
A’raf sûresi 204: “Kur’ân okunduğu vakit onu dinleyin, susun ki size rahmet edilsin.”

 
Hucurât sûresi, 1, 2, 3, 4, 5: “Ey iman edenler, Allah’ın ve Resulünün önüne geçmeyin. Seslerinizi O peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin. Kiminizin kiminize bağırarak konuştuğu gibi Onun huzurunda sözü yükseltmeyin. Yoksa hiç farkında olmadan amelleriniz eriyip gider.

 
Allah Resulünün huzurunda seslerini alçaltanlar var ya, onlar Allah’ın, gönüllerini takva için imtihan ettiği kişilerdir.

 
Hücrelerin arkasından Sana seslenenlere gelince, onların çoğu akıllarını çalıştırmamaktadır.

 
Eğer onlar Sen yanlarına gelinceye kadar sabretmiş olsalardı. Kendileri için elbette daha hayırlı olurdu.”

 
Mesnevî, cilt 4, 3348: “Ey insanlar, Allah’ın ve Resûlullah’ın önüne geçmeyin” ayetinin yorumu:

 
“Mademki Peygamber değilsin, ümmetten ol. Mademki padişah değilsin tebaasından ol. Susarak yürüyen âriflerin izine düş ve sen de sus, kendiliğinden bir karara varma, zahmete düşmeye kalkışma.

 
Bir mürşidin, bir üstadın gölgesi altın altında, onun emirlerine uyarak, ses çıkarmadan, susarak yürü.

 
Yoksa nice istidat sahibi de olsan, nice kabiliyetin de bulunsa olgunluk davasına girişir, bilgiçlik taslamaya kalkışırsan değişir, çar­pılır gidersin.

 
Sır bilen, her şeyden haberi olan üstaddan baş çeker, ona kafa tutmaya kalkarsan, körleşirsin; istidattan da mahrum kalırsın, kabi­liyetten de.

 
Hz. Nuh’un imansız oğlu gibi aklına güvenerek, dağa çıkıp kur­tulurum deme. Sonra sen de nefs çukurunda boğulur gidersin.”

 
Mesnevî, cilt 2, 28: “Ey hakikati arayan kişi, Hakk dostu olan mürşid senin gözün gibidir. Onu çer çöpten, tozdan temiz tut. Aklını başına al da dil süpürgesi ile toz kondurma. Gözün gibi olan mür­şidine çer çöp ve toz armağan etme. Toz, belki çok küçüktür ama gözüne kaçınca seni çok rahatsız eder.”

 
Mesnevî, cilt 8, 1033: “Mürşidin yanında çan çan konuşan kişiyi Hz. Pir’imiz, namazda yellenerek abdesti bozulan kişiye benzetir.

 
Seccadede ikide bir yellenen adamın haliyle mürşid karşısında gereksiz konuşan adamın hiçbir farkı yoktur.”



Avama Yani Cahil İnsanlara Karşı Susmaktaki Hikmetler

 
Bir kudsî hadiste şöyle buyrulur: “İnciyi köpeklerin ağzına atma­yınız, cevherleri domuzların boynuna asmayınız.” İşte bu nedenle ki, ehl-i dil olanlar, “Bilmiyorum demek ilmin yarısıdır, herkesin her sorusunu cevaplama. Yalanlanacak olan sözü halka söyleme, herkes her şeyi anlayamaz. Her bildiğini söyleyen kadar cahil insan ola­maz” demişlerdir.
 
 
 Tüm bunlardan dolayıdır ki Hz. Ali Efendimiz şöyle diyor: “Eğer ben Hz. Peygamberimizden(sav) duyduğum sırları sizlere söylemiş olsaydım, siz ‘Ali yalancıdır, böyle şey olmaz’ derdi­niz.” Hz. Mevlânâ da, “Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol, sus, konuşma. Şia’ya Ebubekir’den söz etme, körlerin yanında göze ait sırları söyleme, topallar mahallesinde dimdik yürüme” demiştir.
 
 
Ehlinde başkasına söylenen her iyi ve güzel söz, doğru dahi olsa çok yanlış söylenmiş olur. O nedenle Hz. Mevlânâ, “Cevap vermemek de cevaptır. Ahmağa verilecek en güzel cevap sadece susmaktır” der.


Muhterem H. Nur Artıran Hanımefendi’nin Aşk Bir Davaya Benzer isimli kitabından yapılmış olan alıntılardır…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder