Îmansızlık ve ahlâksızlık neticesinde “insanlık haysiyeti”ne vedâ eden toplumlara, tarihte nice ilâhî azap ve intikam tecellîleri vâkî olmuştur. Muhtelif ahlâksızlıkları âdeta meslek edinmiş olan Âd, Semud ve Lût gibi kavimler, bunların en bâriz misalleridir. 
Geçmişte helâk edilmiş kavimlerden, bugüne intikâl etmiş bâzı insanların, günümüz toplumlarında da mevcûdiyetini görmekteyiz. Cenâb-ı Hak bunlara dikkat çekerek ibret almamızı ve mânen helâk olmaktan sakınmamızı istemektedir
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:
Babam, rûhunu teslim ederken, bana şu nasihatte bulundu:
«Oğlum! Şehvet bir ateştir, ondan sakın. Cehennem ateşini kendin için harlandırma. O ateşte yanmaya tâkatin yoksa bugünden sabır ile o ateşe su dök.»”
Şehvet; nefsin her türlü şiddetli arzu ve ihtiraslarıdır. Mal, makam, mevkî, şöhret ve karşı cinse duyulan haddinden fazla ve aşırı düşkünlük gibi bütün azgınlık ve taşkınlıklar, şehvet cümlesindendir. Bunlar gâfil insanları asıl maksadından ve insanlık haysiyetinden uzaklaştıran mühim imtihanlardır. Bu tür imtihanlar karşısında sabredememek ve nefse yenik düşmek; gelgeç zevkler ve fânî menfaatler uğruna ebedî bir hayatı elîm bir azâba çevirmekten başka bir şey değildir.
Behlül Dânâ Hazretleri, hikmetli nasihatleriyle devrinin insanlarını ve bilhassa Halîfe Hârun Reşid’i îkaz ve irşâd etmeye çalışırdı. Halîfe de onun samimî hâlini sever, saraya girip çıkmasına müsâade ederdi. Fakat Behlül Dânâ bir müddet ortadan kayboldu. Uzun bir süre saraya uğramadı. Karşılaştıklarında Hârun Reşid merakla sordu:
“–Behlül, çoktandır görünmedin, nerelerdeydin?”
Behlül:
“–Bana Cehennem’i gösterdiler, oradaki vaziyeti seyrettirdiler.” diye cevap verdi.
Hârun Reşid bu cevâba şaşırarak:
“–Nasıl girdin oraya, ateş seni yakmadı mı?” dedi.
Behlül Dânâ, halîfeyi dehşete düşüren şu ibretli cevâbı verdi.
“–Hayır, orada hiç ateş görmedim. Çünkü herkes ateşini dünyadan kendisi getiriyormuş!..”
İşte hayatımızı kendimiz için bir ebedî azap değil de sonsuz bir saâdet sermayesi kılabilmemiz için en başta nefislerimizin aşırı arzularına dur diyebilecek bir sabır ve dirâyeti son nefese kadar elden bırakmamak îcâb eder.