Fahr-i Kâinât Efendimiz; hiçbir zaman bezginlik, yorgunluk, bıkkınlık ve âcizlik göstermedi. Hiç tatil yapmadı. Hiç mola vermedi. «Şu ağacın altında bir müddet dinleneyim, bana gelmeyin!» dediği bir ânı bile olmadı.
Zekât, sadaka ve infak mefhumları Kur’ân-ı Kerim’de 125 yerde geçmektedir.
İnfak; sadece maddî şeylerden değil, her türlü imkândan îfâ edilir.
Kimisi bedenî gayretiyle, kimisi ilmiyle, kimisi kalemiyle Allah yolunda infakta bulunur.
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; ibâdetle, zikrullâh ile, tebliğ ve irşad faaliyetleriyle dinlendi, huzur buldu.
Çünkü;
İslâm’ı yaşama ve yaşatma gayretleri, bir başka ifadeyle, Allah yolunda can ve malla hizmet etmek; diğer bazı ibâdetler gibi, hududu tayin edilmiş bir vazife değildir.
Meselâ namazın ve orucun vakitlerini biliriz. Zekâtın şartları, nisâbı ve nisbetleri mâlûmdur. Fakat İslâm’a hizmet, cihad, tebliğ gibi vazifelerde ise «ucu açık» bir emir mevzubahistir. Bunun hududu, ancak kişinin imkân ve tâkatidir. Zira Cenâb-ı Hak, kimseye vüs‘atinden ötesini emretmez. Lâkin bu, vüs‘ati kadarını yani tâkatinin yettiği kadarını emreder demektir. Âyet-i kerîmede;
لَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهِ
“…Bize tâkatimizin yetmediği şeyleri yükleme!” (el-Bakara, 286) diye duâ etmemiz tâlim edilmektedir.
Demek ki;
Cenâb-ı Hak, verdiği tâkatten mes’ul kılıyor.
–Bir mü’min, tâkatinin hududunu nasıl belirler?
–Şu âyet-i kerîmeye ittibâ ederek:
فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ
“Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.” (el-İnşirâh, 7-8)
Böylece kişi; Cenâb-ı Hakk’ın kendisine lutfettiği her günü, her zaman dilimini, İslâm’ı yaşamak ve yaşatmak maddesi içine girecek hayırlı hizmet ve ibâdetlerle doldurursa, elinden geleni yapmış olma huzurunu idrâk edebilir.
ALLAH YOLUNDA İNFAK EDİN!
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Allah yolunda infâk edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın; Allah güzel yapanları sever.” (el-Bakara, 195)
Ebû Eyyûb el-Ensârî, bu âyetin;
“Artık Mekke fethedildi, biz vazifemizi yaptık; tarlalarımıza, bahçelerimize dönelim.” diyen ensar hakkında indiğini bildirmiştir.
Yani esas tehlike; cihâdı, İslâm uğruna gayretleri, tebliğ ve irşad faaliyetlerini terk ederek, ebedî helâke dûçâr olmaktır.
Bir başka âyet-i kerîme de kulluk vazifelerinin, son nefese kadar sürdürülmesi gerektiğini şöyle ihtar eder:
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَاْتِيَكَ الْيَق۪ينُ
“Ve Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibâdet et!” (el-Hicr, 99)
Bu vazife o kadar mühimdir ki;
Zekât, sadaka ve infak mefhumları Kur’ân-ı Kerim’de 125 yerde geçmektedir.
İnfak; sadece maddî şeylerden değil, her türlü imkândan îfâ edilir.
Kimisi bedenî gayretiyle, kimisi ilmiyle, kimisi kalemiyle Allah yolunda infakta bulunur.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Ekim, Sayı: 164