Günah; Allah’ın buyruklarına karşı olan, dince suç sayılan, ahirette cezayı gerektiren iş ya da davranış demektir. Peki günahlar kaç kısımdır? Günahlar kaça ayrılır? Allah’ın hiç affetmeyeceği günah var mıdır? Günahlar nasıl temizlenir?
Günahlar; Cenâb-ı Hakk’ın emir ve yasaklarına aykırı, hesap günü ceza gerektiren söz ve davranışlardır.
Günahlar üç kısımdır:
1- Kul ile Allah arasında Allah’ın yasakladığı günahlar: Bunlar zinâ, livâta, gıybet ve bühtan; yâni iftirâ gibi günahlardır. Yalnız gıybet ve bühtânın, bunlara medâr olan şahıslar tarafından duyulmamış olması lâzımdır. Hakkında gıybet veya bühtan yapıldığını duyan kişi bunu afveder ve bu günahı işleyen de günahına tevbe ederse, Allah Teâlâ’nın bu kimseyi bağışlaması umulur.
Aynı şekilde evli bir kadınla zinâ eden ve kadının kocası tarafından bağışlanmayan kişi affedilmez. Çünkü onun, kıyâmet günü mağfiret talebi için hasmı olan insandan helâllik alması gerekir. Fakat zinâ eden kişi günahına tevbe eder ve kadının kocasına da zinâ meselesini zikretmeksizin: “Ben sana olan bütün haklarımı helâl ediyorum, sen de et.” der o da ona olan haklarını helâl ederse, bununla iktifâ edilir ve günahkâr kişinin bağışlanması umulur.
Bu tür helâlleşme, bilinenlerden hareketle bilinmeyen haklar hakkında yapılan bir helâlleşme olup bu ümmet için câiz kılınmıştır. Önceki ümmetlerin ise günahlarını zikretmeksizin bağışlanmaları mümkün değildi.
2- Allah’ın emrettiklerinden kulların terk sûretiyle işlediği günahlar: Namaz, oruç, zekât ve hac türü emredilen ibâdetlerin terkedilmesi gibi. Kul, terkettiği bu ibâdetleri kazâ etmeden sadece tevbe ile afvolunmaz. Çünkü tevbenin şartı, terkedilen emri yapmaktır. Bunu yapmadığı takdirde sanki tevbe etmemiş gibi olur.
3- Kul ile diğer kullar arasında olan günahlar: Kişinin, başkalarının malını gasbetmesi, onlara zarar vermesi, sövmesi ve öldürmesi gibi. Bu tür günahlar tevbe ile bağışlanmaz. Ancak haksızlık yapılan kimsenin ondan râzı olması ve ona olan hakkını helâl etmesi ile bağışlanabilir. Veya kıyâmet günü Allah Teâlâ’nın aralarını uzlaştırması için haksızlık yapanın, sâlih amel işlemeye gayret göstermesi gerekir. Çünkü üzerinde kul hakkı olduğu halde tevbe eden kulun, bu hakları sahiplerine ödemesi lazımdır. Fakat kul buna güç yetiremez ve Allah Teâlâ da onu afvetmek isterse, kıyâmet günü onun hasmına: “Başını kaldır” der. O kişi başını kaldırınca yüksek bir saray görür ve: “Ya Rabbi bu saray kimindir?” diye sorar. Allah Teâlâ: “Kardeşine olan hakkını afvettiğin takdir  de bu saray senin olacaktır.” buyurunca o da kardeşini afvettiğini söyler. Sonra Allah Teâlâ: “Kardeşinin elinden tut ve beraberce cennete girin.” diye emreder.
Âyette şuna işâret vardır: Allah Teâlâ sizden öldürülenler hakkında kısas yazdığı gibi, kendisi için (yolunda) öldürülenlere de rahmet yazmıştır. Nitekim şöyle buyurulmuştur: “Beni sevene şehîdlik nasîb ederim. Katl ile bana gelen (şehîdin) diyeti de bana âiddir.” Mesnevî’de şöyle gelir:
Muharebede başı bedeninden ayrılanın
Başına yüzbinlerce baş verilir.
Ey benim dostlarım, levmederek beni öldürün.
Çünkü benim katlimde ebedî hayat vardır.
Ey genç, benim hayatım ölümümdedir.
Ben ne zamana kadar vatanımdan ayrı kalacağım?
Dünyâ arslanı av ve varlık arar.
Mevlâ arslanı ölüm ve âzâdlık.
Çünkü ölümde yüz vücûd görür.
Bu yüzden pervâne gibi vücûdunu yakar.
Akl-ı selîm sahipleri, şiddetli riyâzatla nefislerini öldürmeli, güzel ve sonsuz bir hayat ile kalblerini diriltmelidir. Ey Allah’ım, hasta kalblerimize devâ bulmaya bizleri muvaffak kıl! Amin.
Kaynak: Ruhu’l Beyan Tefsiri, Erkam Yayınları