İnsan okyanustan bir damla mesabesindedir. Peki bu damla Allah’ın varlığını kavrayabilir mi?
Bir sanat eserini vücuda getirenin, o eserin şekillenmesine medâr olan his ve düşüncelerine, hiç kimse sanatkârındaki kadar vâkıf olamaz. Bu­nun gibi, bütün varlıklarda ve hâdiselerde saklı bulunan ilâhî hakîkatlerin tamamına, kendisi de mahlûk olan bir insanın aklıyla, kâmil bir sûrette vâ­kıf olmak imkânsızdır. Çünkü Yaratıcıʼnın ilmiyle, yaratılanın ilmi, aslâ eşit değildir. Uçsuz bucaksız bir okyanus karşısında, ancak bir damla mesâbesin­dedir.
İNSAN ALLAH’I İDRAK EDEBİLİR Mİ?
Bu sebeple insan idrâki; kâinâtı yoktan var eden Allah Teâlâ’yı da kâmil mânâda kavrayamaz. Zira beşerî bilgilerin yolu; beş duyu, akıl ve kalptir. Bütün bu idrak vâsıtalarının kudreti ise sınırlıdır. Kudreti sınırlı olan vâsıtalarla, Bâkî, Mutlak, Ezelî ve Ebedî olan yüce bir varlığı bütünüyle kavramak imkânsızdır. Mahdut vâsıtalarla gerçekleşecek olan idrâk, ancak mahdut ölçüde olabilir. Yani okyanustan ancak kabımız kadar su alabiliriz.
Şu hadîs-i şerîf, bu gerçeği ne güzel hulâsa eder:
“(Hz. Hızır’ın, Mûsâ’ya -aleyhisselam- acâyip, garâib ve hikmeti meçhul hâdiseler gösterdiği seyahat esnâsında) bir serçe kuşu gelerek, bindikleri geminin kenarına kondu. Sonra denizden gagasıyla su aldı. Hızır -aleyhisselam- bu manzarayı Mûsâ’ya -aleyhisselam- göstererek şu teşbihte bulundu:
«–Allâh’ın ilmi yanında senin, benim ve bütün mahlûkâtın ilmi, şu kuşun denizden gagasıyla aldığı su kadardır.»” (Buhârî, Tefsîr, 18/2-4)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Nazarında Akıl ve Felsefe, Erkam Yayınları