28 Ocak 2014 Salı

Namazı Çok Önemli İhtiyaç Olarak Görmeyen Nefsim!


Halil Dülgar
 
Namazı Çok Önemli İhtiyaç Olarak Görmeyen Nefsim!
 
Halil Dülgar
 
Ey işkembesine düşkün nefsim!
 
Her gün her gün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; peki niçin? Bunlar hayatının devamı için en büyük ihtiyaç, öyle değil mi?
 
Hem ekmekten, sudan, çeşit çeşit gıdalardan istifade ederken, havayı ciğerine doldururken hiç usanmaz, hiç bıkmaz, hiç şikayetçi de olmazsın.  
 
Zira günün belli bölümlerinde ekmeğe, yemeğe muhtaçsın; her saatte su içmek zorundasın; her dakika nefes almazsan hayatın zehir olur, zindan olur. Ve elbette sürekli tekrarlanan ihtiyacının sürekli sana ihsan edilmesinden pek memnunsun.
 
Ey hodbin, hodperest nefsim! Ancak kendini gören, kendini bilen, kendi rahatı için başkalarının felaketini arzu eden, kendine düşkün zalim nefsim!
 
Bu vücut binasında sen yalnız yaşadığını mı zannediyorsun? Bu cisim, bu hayat yalnız senin emrine mi verilmiş; bu kıymetli cevherler, bu mu’cize aza ve organlar senin yiyip, içmen, haz ve hevalarını tatmin etmen için mi seferber olmuş?
 
Altın yumurtlayan tavuğun çöplükte eşinmesi, elmasların parlak cam parçalarıyla değiştirilmesi, güneş varken mum ışığının tercih edilmesi hiç aklın karı mıdır? İnsafın varsa söyle!
 
Madem susuyorsun, öyleyse dinle: Bu bedenimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun ab-ı hayatı ve latife-i Rabbaniyemin havası, oksijeni namazdır, ibadettir.
 
Onlar dünya için yaratılmamışlar, dünya zevki namına istihdam edilemezler, o noktada kabiliyetleri hiç hükmündedir. İşkembene doldurduğun gıdalar olmasa yaşayamayacağın gibi, kalbimin yegane gıdası olan ibadetten mahrum kalması da manevi ölümüm demektir.

Susuzluk vücudumu çöle döndüreceği gibi, namazsızlık da ruhumu çoraklaştırır ve fazilet ve kemalat çiçeklerinin filizlenmesine bedel bedbahtça bir sükutu yaşamak zorunda kalırım.
 
Manevi vücudumda bütün duygularımın sultanı olan, Rabbani sofralardan manevi lezzetleri hissedip, zevk etmek için yaratılmış latife-i Rabbaniyemin kanadı kırılır o melekut semalarında uçamaz, ciğeri kanserleşir o nurlu atmosferden kovulmak zorunda kalır; şayet namaz olmazsa, ibadet ikliminden mahrum kalırsa. 
 
Evet, öyle bir kalp ki; dünyanın her türlü hadisesinin tesiri altında kalır; en küçükten en büyüğe her türlü dağdağalar onu döver, onu sindirir. Elemlerine son yoktur. Lezzetleri de sonsuzdur.
 
Ardı arkası kesilmez emellere tutkundur; içinde büyüttüğü sevdalar tükenmez, ufukları geride bırakır. Yuvasında gözünü açan yeni doğmuş bir kuştur kalbim; gözü uçsuz bucaksız semalarda lakin uçmaktan yana kötürümdür.
 
Arenada aslanların hücumuna uğrayan mahkumdur kalbim; yüzünü ebede dönmüş lakin gözünü kan bürüyen düşmanlara karşı takat fakiridir.

Böyle bir kalbin kuvvet ve gıdası her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında olan, her şey emriyle halledilen, onun izin ve iradesi dışında hiçbir şey olmayan, her şeyi kabza-i kudretinde tutan, her şeye gücü yeten sonsuz kudret sahibi Allah’ın rahmet kapısını namaz ile, niyaz ile çalmakla elde edilebilir.
 
Ta ki, sonsuz ihtiyaçları sonsuz zenginlik sahibi tarafından deruhte edilsin; sonsuz düşman ve hüzünleri sonsuz kudret eliyle ondan uzak tutulsun. İşte böyle bir kalp, Allah’dan başkasına yönelirse başına bela bulmaya mahkum olur. Bu asrın minaresinde bir ulu sada bak ne diyor:
 
 
“Yalnız biri iste; başkaları istenmeye değmiyor.
Biri çağır, başkaları imdada gelmiyor.
Biri taleb et; başkalar layık değiller.
Biri gör; başkalar her vakit görünmüyorlar, zeval perdesinde saklanıyorlar.
Biri bil; marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faidesizdir.
Biri söyle; Ona ait olmayan sözler malayani sayılabilir.” 
 
 
Ey nefsim sen de artık anlamalısın ki, dünya fani. Fani dünyanın fani mahlukatıyla daima alakadar olan ruhumun sinesinde ayrılık yaraları açılıyor, hasret cerihaları kanıyordu.
 
Firak feryatları kulaklarını sağır ediyor, nedamet ateşlerinde yanıyordu ruhum. Kızgın çöllerin bağrından, azgın volkanların ağzından namazla kurtuldum; ibadet istikametiyle rahmet çeşmesinden kana kana içtim ve necat buldu ruhum.
 
Her şeye bedel Baki bir Mabud’u, zeval ve fena şaibelerinden münezzeh ezeli ve ebedi Mahbub’u bulmanın verdiği derin sevinçle şu kelimeleri heceledim:
 
 
“Faniyim, fani olanı istemem.
Acizim, aciz olanı istemem.
Ruhumu Rahmana teslim eyledim gayr istemem.
 
İsterim, fakat bir Yar-i Baki isterim.
Zerreyim, fakat bir Şems-i Sermed isterim.
Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı birden isterim!” 
 
 
Ey nefsim, bil ki; ezici, sıkıcı, sıkıntılı, geçici, karanlıklı şu dünya ahvali içinde, ebediyet için yaratılmış ve şiddetle ebediyeti arzulayan fıtratımın sultanı olan latife-i Rabbaniye elbette teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir.
 
 
Şimdi ey nefsim, benimle beraber şu sözleri söyle: 
 
 
“Kalbimin en ince hatıratını, ruhumun en derin feryatlarını duyan yalnız Allah’tır; manevi duygularımın sonsuzluğa uzanan ihtiyaçlarını temin edecek yalnız Allah’tır.
 
Namazım yalnız Allah’adır; ben Allah’a teslim olanlardanım.”
 
 
 
Tarih : 23.01.2014 Kaynak : Risale Ajans
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder