10 Ocak 2015 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - Üç günlük dünya...

Hekimoğlu İsmail - Üç günlük dünya...


Hekimoğlu İsmail
 

Üç günlük dünya...


Sevmek fiili, enfüsidir. Her insan mutlaka bir şeyleri sever; eşini, çocuklarını, arabasını, parasını sever.

Çocuk yaşta “sevmek” duygusu harekete geçer; oyuncaklarını sever, annesini sever, sütü sever.

Dünyayı sevmek, canının istediği gibi yaşamaktır. Herkesi toptan değerlendirmek yanlış olur fakat bazı insanlar menfaati ve zevki için yaşar, hâlbuki kıymetli olan, manevi rahatlıktır. Neden? Çok rahat yaşamak, dünya sevgisini artırır. Dünya nimetine bağlılığı artırır. İnsan neyi çok severse o, onun putu olur. Bir şeyi sevelim amma bu sevgi dinimize, inancımıza zarar vermesin.

İnsanı bekleyen en büyük tehlikelerden biri mal yani dünya sevgisidir; hâlbuki her şey elden çıkıp gidecek, hiçbir şey bizim değildir.

Risale-i Nur’da dünya şöyle tarif edilmiştir: “Muvakkat bir ticaretgâh; her gün dolar boşalır bir misafirhane ve gelen geçenlerin alışverişi için yol üstünde kurulmuş bir pazar; ve Nakkaş-ı Ezeli’nin teceddüt eden, hikmetle yazar bozar bir defteri; ve her bahar, bir yaldızlı mektubu; ve her bir yaz, bir manzum kasidesi; ve o Sani-i Zülcelâl’in cilve-i esmasını tazelendiren, gösteren âyineleri; ve ahiretin fidanlık bir bahçesi; ve Rahmet-i İlâhiye’nin bir çiçekdanlığı; ve âlem-i bekada gösterilecek olan levhaları yetiştirmeye mahsus muvakkat bir tezgâhıdır.”

Her canlı dünyalıktır; beslenmeye, barınmaya, üremeye muhtaçtır. Canlı olmanın gereği budur. Taş, yağmur, çamur, insan, hayvan hepsi dünyalıktır, hepsinin bu dünyada işi var ama sadece insanda akıl var, şuur var.

İslam âlimlerinin bütünü ya mal bırakmadan gitmiş veya çok az mal bırakmıştır. Mesela Bediüzzaman Said Nursi, eşyasının bütününü bir elinde taşıyabiliyordu. İnsana ait olan yiyip içtiği, giydiği bir de ahiret sermayesi olarak biriktirdikleridir. Bir ‘Veli’ye sormuşlar; “Efendim, dünya hep kötüleniyor. Dünyayı terk edin! deniliyor. Bu ne demektir?”

Veli, “Dünyayı terk etmekten maksat, sevgisini gönülden çıkarmaktır.” buyurmuş. “O halde kötü olan nedir?” demişler. “Kötü olan, dünyayı sevmektir. Bir kalpte ya Allah sevgisi vardır ya da dünya sevgisi. İkisine birden yer yoktur.” demiş ve bir misal vermiş: “Mesela bir kap düşünün. Bu kapta ya su vardır ya da hava. Aynı anda ikisi birden bulunabilir mi? İşte kalp de öyledir. Orada iki sevgi bir arada bulunamaz. Ama kalp, Allah’a mahsustur. Oraya dünya sevgisinin girmesi ağzına kadar dolu olan bir çöp kovasını, evin tertemiz misafir odasının ortasına devirmeye benzer.” demiş.

İnsan kimseye muhtaç olmamak için çalışır, helalinden kazanır, helale harcar, ancak dünya sevgisini içine koymaz. Çünkü iki şeye âşık olan hiçbir şeye âşık değildir.

Dünya, insanları üstüne doldurmuş bir uçak gibidir; teknolojiye meydan okuyor, Mahkeme-i Kübra’ya doğru yol alıyor. Dünyanın fani mahlûklarına kalbini bağlayan insan, rotasını şaşırmış uçağa benzer.

Dünya meşguliyetleri için gece gündüz çalışıyoruz, ebedi saadet için camiye bile gitmiyoruz. Dünyanın helale bakan yönü de, harama bakan yönü de vardır. Fani şeyleri bakiye tebdil etmenin yolu; Allah için işlemek, Allah için görüşmek, Allah için çalışmak, O’nun razı olduğu istikamette bir hayat yaşamaktır. Böylece “Müminler kardeştir” sırrı anlaşılmış olur. Böylece İslam ümmeti teşekkül eder, kendini korur.

Bugünkü Müslümanların bazıları Ayasofya’ya çok benziyor, kapıları açık, ibadet yok! Çalışıp çabalamaları hep bu dünya için. İslamiyet ne için gönderilmiş? Her iki dünyayı cennet etmek için. Fani şeyleri sevmektense Allah’ı seveceğiz, Allah’ı sevenleri seveceğiz, Allah’ın sevdiklerini seveceğiz.

Necip Fazıl ne güzel söylemiş: Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret, Ebedi yaşam için gayret yok, hayret!
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder