22 Kasım 2015 Pazar

BİR PEYGAMBER AŞIĞI: SÜLEYMAN ÇELEBİ

BİR PEYGAMBER AŞIĞI: SÜLEYMAN ÇELEBİ
 
 75. Sayı
 Mart 2007
 

Peygamber sevdalısı alim

Su kasidesinde Fuzuli; su olup, başını taştan taşa vurarak, o Kutlu Nebi için düşmüş yollara…
 
Yunus (ks):

Araya araya bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü

mısraları ile sevgiliden bir iz aramış çöllerde. İnanan her şairin mısrasına, şiirine konu olmuş iki cihan sevgilisi Hz. Muhammed (sav). Ama öyle bir peygamber sevgilisi var ki onun yüreğinin sızısı, sevda sancısı, bir damla iken bir derya olmuş asırların sayfaları arasında. Yazdığı Mevlid-i Şerif kendinden öne geçmiş. Bir peygamber aşığı Süleyman Çelebi’den (rahmetullahi aleyhi) bahsettiğimi anlamışsınızdır.

Peygamber sevdalısı Süleyman Çelebi’nin izini sürmek, aşkının sırlarını keşfetmek için Bursa sokaklarının huzuruna bırakıyoruz ayaklarımızı.
Yeşil Bursa'nın her köşesinde bir peygamber sevdalısına rastlamak mümkün. Süleyman Çelebi’nin izini bulmak için öncelikle Bursa ile özdeşmiş Ulu Cami’den başlamak gerekiyor.

Ulu Cami’deki ezanı, camii içindeki şadırvandan akıp camii kubbesinde yankılanan su sesini duymadan bilinmez Süleyman Çelebi’nin Peygamber sevdası.

Yıldırım Beyazıt Han, Bursa'nın tarihine mührünü vuracak Ulu Cami’yi yaptırırken, Süleyman Çelebi de devrinin ilim ehli âlimlerinden dersler alarak, kendisini bir nevi bu caminin imamlığına hazırlamış.

Camiinin oluşması için duvarlarına her gün bir taş koyan ustalar gibi âlimler de Süleyman Çelebi’nin yetişmesi için derslere devam ederler. Yanıp piştikten sonra, kendisinin ilmi terbiyesine bakılarak, Dîvân-i Hümâyûn imâmı olarak Ulu Camii imamlığına getirilir.

Mevlidi niçin yazdı?

Süleyman Çelebi, yüreğindeki peygamber sevgisiyle camide hizmet ederken, Ulu Cami’ye İran'dan bir vaiz gelir. Orada bulunan cemaate, Allah'ı, peygamberi anlatmak için kürsüye çıkmıştır.

Vaazında Ehl-i Sünnet çizgisi dışında konuşmaya başlar, öyle bir noktaya gelir ki; Bakara suresinin 285. ayetini, yani "Biz, Allah-u Teâlânın peygamberlerinden hiç birinin arasını ayırt etmeyiz (hepsine inanırız). Duyduk ve itâat ettik." Ayetini tefsîr ederken de; "Hazret-i Muhammed ile Hazret-i Îsâ arasında hiçbir farklılık, üstünlük yoktur" diye açıklar.

İslam dininde imanın esaslarından birisi Peygamberlere imandır. Her peygamber Allah katında yücedir. Ancak onlar içerisinde son peygamber olan Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) vardır ki, kâinat onun yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır. Derken, cemaatten bir ilim ehli kalkar, peygamberlerin hepsine inanmak gerektiğini, ancak bunun mertebelerde farklılığın olmadığı şeklinde anlaşılamayacağını, ayetler ışığında bir güzel açıklar ve vaizi susturur.

Yine de vaizin peygamberimizi küçümser ve sıradanlaştırır konuşmasını içine sindiremeyen peygamber sevdalısı Süleyman Çelebi, gönlünün yangınına tercüman olması için kalemine sarılır.

Sevgisini şiire dönüştüren mısraları yazmaya başlar. Yüreğinde hissettiği sevgiyi mısraların yüreğine bırakır. Sevgililer sevgilisinin "Seven sevdiği ile beraberdir" düsturunu hatırlayıp şiirinin ismini ‘Vesîlet-ün Necât’ (Kurtuluş sebebi) olarak belirler.

Süleyman Çelebi’nin yüreğindeki bu sevda, Ulu Camii kubbesi altında başlar, önce Bursa'ya dağılır, oradan da bütün peygamber sevdalılarının coğrafyasında bir aşk nişanesi olur.

Ne zaman Hz. Muhammed (sav) aşkını anlatmak için kelime arasa inananlar, Süleyman Çelebi’nin mısralarına sarılır. Peygamberimiz için yazılan çok sayıda ‘Mevlid’ olmasına rağmen, ‘Mevlid’ deyince akla Süleyman Çelebi gelir.

Ulu Cami’nin duvarlarında, tarihten günümüze yansıyan yanık sesli Mevlidhanların seslerine kulak verdiğimizde, bizi ta o günlere çağırır Süleyman Çelebi. Oradan da alır götürür Asr-ı Saadete, Mekke’ye, Medine’ye…

Sevdasını şiirle aktaran Süleyman Çelebi, her fani gibi hasretiyle yandığı sevgilisine kavuşur bir gün. Hizmet ettiği Ulu Cami’nin bahçesine gömülür.
 
 


Türbesini ziyaret ettik

Süleyman Çelebi'nin türbesini avluda bulup kendisine bir teşekkür Fatiha’sı okumak istedik. Oraya gidenler de aynı şeyi düşüneceklerdir. Ancak, peygamberi seven bir Sevgili dostunu daha geniş mekanlara çıkartmak için 1952 yılında, başta vali bey olmak üzere, Bursalılar, kabrini Çekirge semtine taşırlar.

Dururmuyuz biz de. Hemen Ulu Cami’den ayrılıp Çekirge’ye doğru yola çıktık. Her yanı tarihle bezenmiş yol boyunca, kulağımıza uzaktan gelecek Mevlidi aradık. Çekirge semtine vardığımızda, bize tarif edilen yeri aradı gözlerimiz. Bulmak için sormak gerekti. Bir banka görevlisine sorduk Türbenin yerini. Genç ve kültürlüydü ama bilmiyordu, yoldan geçen bir ihtiyar teyzenin ‘on metre ilerideki’ dediği Süleyman Çelebi’nin türbesini. Bilginin bir tuşa "tıklama" kadar yakınlaştığı söylenen dünyada, hemen yanı başındaki manevi değerden habersiz bir nesil yetiştirmenin burukluğu düştü içimize.

Bu burukluğumuzu gizleyerek, yeşil ağaçların altında yatan peygamber sevdalısının türbesine çıkan merdiven boyu ilerledik. Her basamak bir mevlit mısrası gibi bizi türbeye yükseltti. Yeşil ağaçların altında, mermerden yapılmış sade bir türbede karşıladı bizi Süleyman Çelebi (r.aleyh). Gösterişsiz, yaşadığı gibi olgun ve sade bir türbe tercih etmişti türbe mimarı. Onun kabri başında, biz de peygamber sevdasının manevi sırlarını dermeye çalıştık, kendi gönlümüzce…

Mevlidine hayran olanlara, hayran olarak ayrıldık Çekirge’den, Bursa'dan. Süleyman Çelebi'nin Mevlit mısraları düştü peşimize. Biz düştük yeniden yollara.

İranlı vaizin Peygamberimizi inciten sözlerine cevabı ile veda ediyoruz Çekirgeye. Hz. İsa (aleyhisselam)'ın Allah katına yükselmesini bile değerlendirirken, ‘ölmek’ yerine ‘göğe yükseltilmesini’, ondan sonra gelecek Hz. Muhammed (sav)’e ümmet olmasına bağlayan Süleyman Çelebi durumu;

Ölmeyüb Îsâ göğe bulduğu yol
Ümmetinden olmak için idi ol

Mısraları ile özetler. Hz. İsa (as), Hz. Muhammed (sav)’e ümmet olabilmek için ölümden kaçarken, Süleyman Çelebi, sevgisini anlatmak için kaleme sarılırken, biz mahcubiyetimizi sırtımıza sarıp ayrılıyoruz Süleyman Çelebi’nin huzurundan.

Yol notları

* Mevlid, Türk edebiyatında bu türdeki ilk eserdir.

* Mevlid Kasidesi'nin yazarı Süleyman Çelebi'nin türbesi, Bursa'da Çekirge Caddesi'ne giden yol üzerinde sol taraftadır.

* Türbe, 1952 yılında Bursa Valisi Haşim İşcan ve Bursa Eski Eserleri Sevenler Derneği tarafından yaptırılmıştır.

* Mezarın projesini İbrahim Sözen ve Nurettin Öz adlı mimarlar hazırlamıştır. Mezarın yapımı bitince Süleyman Çelebi'nin Ulu Cami bahçesinde gömülü kemikleri türbeye getirilmiştir. Orijinal mezar taşı, Muradiye Külliyesinin bahçesindedir.

* İstanbul Ayasofya Kütüphanesi’nde bulunan 1510 tarihli Mevlid, en eski elyazma nüshasıdır.

Nasıl gidilir?

Bursa'ya havayolu, karayolu ile gidilebileceği gibi, deniz feribotları ile İstanbul'dan Yalova'ya oradan da bir saatlik mesafede Bursa'ya geçilebilir. Mudanya'dan Denizyolları İşletmesi'nin İstanbul'a karşılıklı vapur seferleri de vardır (30 km). Demir yolu ile de gitmek mümkündür. Şehirlerarası otobüs terminali şehir merkezine 10 km’dir. Şehir içi ulaşımda dolmuş taksiler kullanılabilir. Bursa'da Çekirge yolu üzerinde ve Eski Kaplıca yanındadır.

SÜLAYMAN ÇELEBİ KİMDİR? (1351-1422)

Orhan Gazi döneminde Bursa'da doğmuştur. Sultan Osman'ın kayın babası Şeyh Edebali'ye dayandığı söylenir. Sultan Birinci Murâd Hanın vezîrlerinden Ahmed Paşanın oğlu, Seyh Mahmûd Efendinin torunudur. Düzenli bir tahsil gördüğü ve devrinin bilgilerini, yetenekli bilginlerden, bu arada Emir Sultan Buharî'den ders aldığı bilinmektedir

Gençliğinde aldığı eğitim ve olgun tavırları ile Padişah Yıldırım Beyazid'in dikkatini çekmiş ve yapımı 1399'da tamamlanan Ulu Cami'ye imam olarak atanmıştır. Anlatılanlara göre Hz. Muhammed (sav) öbür peygamberlerden pek farkı olmadığını söyleyen bir vaize içerleyerek, yüzlerce yılardır zevkle okunan Mevlidi kaleme almıştır. Ölüm tarihinin 1422 olduğu sanılıyor. Mezarı Bursa'da Çekirge yolu üzerindedir.

 

Mevlid hakkında

Mevlid kitabı’ın asıl adı ‘Vesilet’ün Necat’tır. Hz. Muhammed (sav) Efendimizin doğumunu ve hayatını konu edinen ve çeşitli törenlerde okunan besteli dini eserdir. Kelime anlamı, ‘doğum zamanı’dır. Mevlidin orijinal yazması maalesef günümüze ulaşmamıştır.

1409 yılında yazılmıştır. Mevlid; Münâcaat (Allahu Teâlâya yalvarma), Velâdet (Peygamberimizin doğumu), Risâlet (Peygamberliğin bildirilişi), Mîrâç (Göklere çıkışı, Cennet'i ve Cehennem'i görmesi), Rıhlet (Peygamberimizin vefâtı) ve Duâ bölümlerinden ibârettir. Vesiletün Necat, Latin harfleriyle ilk defa, 1954'de Ahmet Ateş tarafından hazırlanarak TDK Yayınları tarafından yayımlanmıştır.

Vesiletün Necât'ın tamamı 732 beyitten meydana gelmiş olup ‘mesnevî’ tarzında yazılmıştır. Büyük çaptaki hikâyeleri, nazım (şiir) yolu ile anlatmaya en müsait yol da budur. Mevlid'in ekserisi ‘Fâilâtün fâilâtün fâilün’ veznindedir. Bundan başka 42 beyitlik bir parça (Kaside-i Melîha), aynı vezinde olmakla beraber, ‘kaside’ tarzında yazılmış bulunmaktadır.

 Müslüman Türklerin her zaman okuduğu, Hazret-i Peygamber'in doğum günlerinde, bayramlarda, kandillerde, ölüm yıldönümlerinde, her vesileyle elden ve dilden düşürmediği, bu kadar çok bilindiği ve tanındığı halde, Mevlid şairi Süleyman Çelebi hakkındaki bilgilerimiz noksan ve yetersizdir. Öyle ki bir şaheser, kendi haşmeti içinde yazarını gölgelemiş, onu unutturmuştur.
 
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder