10 Kasım 2015 Salı

Çalın davulları

Çalın davulları - Ruhun Şad olsun


Cumhuriyetimizin kurucusu, şahsına özel insan;
Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle anıyorum. 

 
Aslıhan Erkişi

a.erkisi@meydangazetesi.com.tr
10 Kasım 2015, 03:57


İlkokul 1.sınıfa başladığım seneydi. Bizim kuşakta okuyanlar bilir. Beyaz yakalı siyah önlükleri giydiğimiz zamanlar. Acayip dayatmalar vardı. Saçlar 3 örgü olmuyorsa kulak hizasında kesilir, kapıdan girerken tırnak kontrolü yapılır vs… Bir gün Atatürk büstünü çevreleyen demir zinciri aşıp büstün kenarındaki beyaz taşlarla oynadığım için müdürden tokat yemiştim. Nasıl girermişim büstün yanına! Bütün gün ağlamıştım. Çok saçmaydı bu. Hele diğer bir öğretmenin beni teselli etmek için söylediği “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter” lafı daha da saçmaydı. Hiç de gül bitmedi, yanağım gibi kalbimde de acı izi kalmıştı oysa. Sonra bir daha yaklaşamadım büstün yanına.

KAŞLARIMI ÇATTIM HEP


Her gün sınıfa girerken kaşlarımı Atatürk’e çatıp da geçtim. Çocukluk işte küstüm ona. Sonra fark ettim ki ben ona kaş çatarken o bana gülümseyerek bakıyordu. Hem de her gün. Aramız ısınmaya başlamıştı. Bir gün kimseye çaktırmadan yanağını okşayarak geçtim. Suçlu o değildi ki. Suçlu olan, bir çocuğa kaba kuvvetle bir büyüğüne saygıyı öğretmeye kalkandı.

Sonra büyüdüm, müzisyen oldum. Gelenektir malum, her 10 Kasım’da Atatürk’ün sevdiği şarkılar okunur, ben de okudum. Sevdiği eserlere baktığınızda nasıl bir musiki zevki olduğunu fark ediyorsunuz. Bazen coşkulu, bazen naif, bazen hüzünlü. Tıpkı hayatı gibi. İşte onun sevdiği türkülerden bir tanesi ve hikâyesi:

Bir Selanik Türküsü


Selanik’in dürüst, sözüne güvenilir, sevilen esnafındandır Rüstem Ağa. Bir gün dükkânına Mehmet adında genç bir delikanlı gelir. Hesap kitaptan anladığını 4 erkek kardeş olduklarını ve köyde geçimin zor olduğundan yaşlı anne- babasına bakamadığını söyler. Hiç oğlu olmayan Rüstem Ağa’nın Mehmet’e kanı ısınır ve iş teklif eder. Rüstem Ağa bazen ya unuttuğu bir şeyi aldırmak için ya da eve bir şey göndermek için Mehmet’i konağına gönderir, kapıyı hep Rüstem Ağa’nın kızı Fitnat açar.

Zamanla bu iki genç birbirini sever. Durumu anlayan Fitnat’ın annesi konuyu Rüstem Ağa’ya açar. Mehmet’i zaten çok seven Rüstem Ağa gençlerin evlenme isteğine olur verir ancak tek bir şartı vardır: Mehmet’in içgüveysi gelmesi. Fakat düğün kötü bir döneme denk gelmiştir. Selanik’te kolera salgını vardır. Artık her sabah Selanik sala sesleriyle uyanıyor, her gün bir evden cenaze çıkıyor, ağıtlar göklere yükseliyordu.

İKİ ÂŞIĞI KOLERA AYIRIR


Ve beklenen oldu… Düğün gününe bir hafta kala Fitnat yataklara düştü. Tüm Selanik’i kavuran kolera illeti sonunda Fitnat’ı da bulmuştu. Rüstem Ağa’nın dünyası başına yıkıldı. Ya Mehmet? Artık herkes biliyordu Fitnat’ın öleceğini. Fitnat da anlamıştı yakında öleceğini… Duygularını türküye döktü.

“Çalın davulları çaydan aşağıya
Mezarımı kazın dostlar belden aşağıya
Suyumu kaynatın kazan doluncaya…
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver.
Al başımdan bu sevdayı götür yare ver”.


Fitnat’ın türküsü yarım kaldı. Düğüne üç gün kala Fitnat’ın nefesi bir gece kesiliverdi. Ağıtlar, çığlıklar Selanik’i inletti. Mehmet kendi kazdı Fitnat’ının mezarını. Fitnat’ın yarım kalan türküsünü de o tamamladı:

“Selanik içinde sala okunur,
Salanın sedası cana dokunur.
Gelin olan kıza kına yakılır.
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver.”


Cumhuriyetimizin kurucusu, şahsına özel insan;
Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle anıyorum.
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder