27 Kasım 2015 Cuma

iman kardeşliğinin güzelliği: İnfakta yarış

iman kardeşliğinin güzelliği: İnfakta yarış

 
Cemil Tokpınar

c.tokpinar@meydangazetesi.com.tr
20 Kasım 2015, 04:06

Rabbimiz, Bakara Suresi’nde, muttakîlerin özelliklerini sayarken şöyle buyurur:

 “Onlar, görmedikleri halde Allah’a ve O’nun bildirdiklerine iman ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda bağışta bulunurlar. Onlar sana indirilen Kur’an’a da, senden önceki peygamberlere indirilen kitaplara da inanırlar. Onlar ahirete de kesin olarak iman etmiş kimselerdir.” (Bakara: 3-4)

Bu özelliklerde dikkat çeken bir husus vardır. Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınan kimselerin nitelikleri iman ve amel olmak üzere iki grupta toplanıyor. Allah’a, peygamberlere, kitaplara ve ahirete inanmak imanla ilgili öncelikli hususlar olarak sayılırken, amelle ilgili iki muhteşem ibadet olan namaz ve infakın özellikle vurgulandığını görüyoruz. Demek ki bu iki ibadet Allah katında çok önemli olmalı ki, mukaddes kitabımızın hemen başlarında dikkat çekiliyor.

İlginçtir ki, Rabbimiz Kur’an’ın yaklaşık 30 ayetinde namazla infakı veya zekâtı birlikte zikreder. Çünkü namaz insanın manevî dünyasını, zekât da sosyal hayatını ayakta tutar.

Hamallık yaparak veriyorlardı


Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Kur’an’da zekât, sadaka, infak gibi farklı isimlerle anılan yardımlaşmayı hem fiilleriyle, hem sözleriyle öylesine anlatmıştı ki, sahabe arasında âdeta yarış başlamıştı.

Abdullah b. Mesud Hazretleri anlatıyor:

“Sadaka ayeti nazil olunca hepimiz Allah yolunda tasadduk edecek bazı şeyler bulma arayışına koyulmuştuk. Öyle ki, hamallık yapıp az da olsa para kazanarak infakta bulunmaya çalışıyorduk.
Çarşıya-pazara gidip sırtımızda eşya taşıyor, ücretini alır almaz da, ‘verenler’ arasına dâhil olmak için Efendimiz’in huzuruna koşuyorduk.”


Yine bir gün Efendimiz ensar ve muhacirlerin himmetine başvurdu. Ya bir yere seriyye gönderecekti de ordunun teçhizi için yardım istiyordu ya da çölden gelen fakir insanları doyurmak ve onların ihtiyaçlarını görmek için “Verin!” diyordu.

2 sahabe hakkında ayet indi


Rivayetlere göre; Hazreti Ebu Bekir (r.a.) kırk bin dinarın on binini gece, on binini gündüz, on binini gizli, on binini de açıkça olmak üzere bir günde sadaka olarak muhtaçlara vermişti. Yine, Hazreti Ali’nin (r.a.) sadece dört dirhem gümüşü varken, onun birini gündüz, birini gece, birini açıkça, birini de gizlice fakirlere dağıttığı nakledilmektedir.

Bu iki muhteşem sahabe hakkında şu mealdeki ayet inmişti:

“Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarf edenler var ya, onların mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler.” (Bakara, 274)

Ayet-i kerime, özellikle bu iki sahabe efendimize işaret ediyor olsa bile, Kur’an’ın bu hükmü umumîdir ve her çeşit infakı içine almaktadır.

Hz. Ömer (r.a.) Efendimiz, devlet başkanı olduğu halde, günlerdir açlık çeken bir aileye yardım etmek için gece vakti un çuvalını sırtına almış, kendi eliyle çorba pişirmiş, çocukların karnını doyurup birbiriyle güreş tuttuğunu görünceye kadar oradan ayrılmamıştı. Hatta halife olduğunu belirtmemiş, ertesi gün kendisini ziyarete gelen fakir kadın, onun halife olduğunu anlamıştı.

Demek ki, herkes makam ve mevkiine, şan ve şöhretine bakmadan insanların yardımına koşmalı, hatta bu yardımı bir emir veya başka vasıtalarla yapsa bile fırsat buldukça fakir fukarayla yüz yüze gelerek yapmalıdır.

Az da olsa çok da olsa sadaka verilmeli


Peygamber Efendimiz’in teşvikleri karşısında Hazreti Abdurrahman b. Avf, her zamanki civanmertliğiyle seslendi: “Ya Resulallah!” dedi, “Bende dört bin dirhem var, kabul buyurunuz.” Efendimiz (s.a.v.) çok memnun kalmış ve ona hayır duada bulunmuştu.

Hem Resul-i Ekrem Efendimiz’in şevk veren sözlerini duyan hem de cömert insanların büyük fedakârlıklarını gören herkes bu hayır yarışına katılmak istiyordu. Mal-mülk sahipleri böyle bol bol verirken, imkânları geniş olmayanlar da az da olsa verebilecekleri bir şey arıyorlardı. Bunlardan birisi de ensardan fakir bir Müslüman olan Ebu Akîl (r.a.) idi. Onun iki avuç hurmadan başka bir şeyi yoktu. Fakat öyle de olsa adını “hayırda yarışanlar” arasında yazdırmalıydı; elindeki hurmanın bir avucunu ailesine ayırdı, diğerini de himmet mallarının içine kattı.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kardeşinin derdiyle dertlenmeyi birçok hadislerinde teşvik etmişti. “Yarım hurmayla da olsa kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz”, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir”, “Ya Eba Zer, çorbanın suyunu fazla kat ki, komşuna da ver” gibi hadisler, hep paylaşmayı teşvik ediyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder