14 Kasım 2015 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - Saadet-i dünyeviye

Hekimoğlu İsmail - Saadet-i dünyeviye


Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK

Saadet-i dünyeviye

 
Kâinatı insana hizmetkâr eden Allah, iki dünyayı da cennet etmenin yollarını anlatan Kur'an-ı Kerim'de, bazı fiil ve davranışları övmüştür. Mesela bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcamak…

İnsan, para kazanmanın yolunu bulur. Önemli olan helal gelir sağlamak, helale para harcamaktır. Zengin olsun olmasın bu kaide geçerlidir.

İslamiyet'te zenginlik, zekât verecek seviyeye gelmektir; insanın anlayışına bağlıdır. Mesela bir çift öküzü olan çiftçi zengindir, traktörü olan da zengindir, sanatı olan ve bu sanatıyla ticaret yapan tüccar zengindir. Yani para kazanmak imkânı olan herkes zengindir.

Allah servet verir, kulunun kendisine itaat edip etmediğini kontrol eder. Fakirlik verir yine itaat yönünden imtihan eder. Yani “Bu kulum mevki, makam, servet için mi bana iman ediyor?” diye. Nihayetinde Nemrut'u da ‘Firavun' eden servetidir. Bunun için zenginlik, son model bir arabaya benzer, trafiğe dikkat edersen onu kullanırsın, o da sana hizmet eder amma dikkat etmezsen göze çok sevimli görünen o araba trafik kazasında canavar olur, sürücüyü yok eder. İşte servet de böyledir. Onu yönlendirebilirsen sana hizmet eder. Aksi halde bazı zenginler servetinin kurbanı olmuştur.

Diğer yandan, rahat yaşamak meşguliyet ister. Hâlbuki ömür kısa; cennete gitmek için tek sermaye, kalan ömrümüz. Zenginin geliri fazla olduğu gibi gideri de fazladır. İşte bunun için malı çok olan insana, harcama yapmak zor gelir; insanın malı arttıkça kaybetme korkusu artar. Fakirlik ise ateşten bir gömlektir. İnsanı öyle bunaltır ki, isyan noktasına getirir. Yine de darlıkta verebileceğimiz çok şey var.

Allah yolunda harcamak deyince akla evvela para gelir, “Yok ki harcayalım.” derler. Hâlbuki bir çekirdeği çamura gömmek bile asgari durumda Allah yolunda harcamaktır. Mesela bir inciri çamura at, üstüne bas; bir sürü filizler çıkacak, onlar incir verecek, o incirleri canlılar yiyecek. İşte bu şahıs malıyla hizmet etti.
 
Yahut bir hastayı ziyarete gitmek ve o hastanın küçük bir ihtiyacını karşılamak, moral vermek, mâneviyatını kuvvetlendirmek… Bir insanın psikolojisini rahatlatmak için çok paraya mı ihtiyaç var?
 
Bir tanıdığım vardı, hastalandı; bütün hayatı o hastalıkla altüst oldu. Ben de rahatsız olduğum için ziyaretine gidemedim. Birisi aracılığı ile bir kutu tatlı gönderdim. Çok sevinmiş. Adam baklavayı yiyecek durumda değil amma kendisine gösterdiğim ilgi çok hoşuna gitmiş.
 
İnsanın eşine gösterdiği güler yüz, çocuğuna aldığı ufak bir hediye, yaşlı birinin halini, hatırını sormak, bir komşunun kapısını çalıp, yapılan yemekten bir tabak da ona vermek, başına felaket gelmiş birine “Seninle beraberim.” deyip, ona destek olduğumuzu hissettirmek… Şimdi biz bu hareketleri yapsak, kime ne kadar para harcamış oluruz?

Kaldı ki zenginlik bazı kimseleri bozar. O şahıs öylesine nefsine uyar ki, kendini unutur. “Yok” der, “Ben normal bir hayat yaşıyorum…” Çünkü para ve mal, ekseri günah işlemenin, harama girmenin yolunu açar; canının istediği gibi yaşamaya imkân verir.

Öyleyse hayırlı olan mal, sevaba dönüşen maldır. Müslüman çalışacak da kazanacak da zengin de olacak amma helal yoldan kazanıp, Müslümanca yaşayacak. Saadet-i dünyeviye budur.

Sevaba dönüşmeyen malın kıymeti yoktur. Yani zengin olan, zenginliğin gerektirdiği zekât, hac, kurban, sadaka, hayır-hasenât gibi bazı dinî mesuliyetlerinin farkında olup zenginliğin meşguliyetiyle İslamiyet'i unutmayacak.

Gördüm ki Müslümanlar İslam'ın şartlarını yerine getirdikten sonra, para, mal ve mevki ile ilgili ibadetlerini yerine getirmezse kurtulamaz!

İstiridye su içer inci yapar; yılan su içer zehir yapar!.. Yani zenginlikle, mal mülkle cennete de gidilir, cehenneme de… 
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder