2 Kasım 2016 Çarşamba

EDEB

EDEB

‘Edeb’, güzel terbiye, nezaket kuralları, iyi huy ve insanı utanılacak şeylerden koruyan bir yetenektir ki, her konuda haddini bilip onu aşmamaya denir. Çoğulu ‘adâb’tır.

En güzel ve hiçbir zaman eskimeyecek olan edep ve ahlâk, Kur’an’da öğretilen ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünneti ile uygulanan adab’tır.

İslâm tasavvufçuları ‘edeb’i şöyle tanımlamışlardır: ‘Edeb, konuştuğu zaman dilini korumak, yalnız kaldığı zaman kalbini korumaktır.’ ‘Edeb senden büyük olana saygı göstermek, senden küçük olana şefkat etmek ve akranlarınla güzel geçinmektir.’

Edeb’in karşıtı ‘İsâet’tir ki, edepsizlik, kötülük yapmak, eğitimliliğe ve fazilete aykırı davranmak demektir.

Yüce Allah (c.c.) insanı, her olgunluğu benimseyecek yetenekte yaratmıştır. Bu yetenek insanda, ateşin kibritte, çakmakta potansiyel güç olarak bulunması gibi vardır. Allah Teâlâ:
“Nefse ve onu tesviye edene, ona fücûrunu ve takvasını, bozukluğunu ve korunmasını ilham edene and olsun ki (Allah’tan başkasına tapmayarak) nefsini yücelten kurtulmuş, (yaratıklara taparak) onu alçaltan da ziyana uğramıştır.” [213] buyurmuştur.

Bu âyetle nefsi yaratmayı, itidal ve tamamlık ifade eden ‘tesviye’ kelimesi (düzenleme) ile anlatmıştır. Sonra nefse fücûr (günahkârlık) ve takvasını ilham ettiğini, yani nefsi bunları kabule yetenekli olarak yarattığını bildirmiştir. Demek ki fücûr (günahkârlık) ve takva, insanın hamuruna katılmış bir mayadır. Yüce Allah nefsi gözetmekte ve iyi maya ile denemektedir. Nefsini tezkiye etmek (kötülüklerden temizlemek) suretiyle hayat sınavını başaran felâh bulur, nefsini fücûra (günahlara) daldırmak suretiyle alçaltan, kirleten de hayat sınavında başarısız kalıp cehennemin yakıtı olur. [214]

Hz. Muhammed (s.a.v.) üstün ahlâkı tamamlamak için gönderilmiştir: “Ben , ahlâkın güzelliklerini tamamlamak için gönderildim.” [215] demiştir. O’nun terbiyesi yani eğitimi, insanlık için örnek bir terbiyedir. Allah (c.c.) O’na, âlemlere rahmet olmayı, affı, hoşgörüyü, iyiliği, yumuşak huyluluğu, güler yüzlülüğü, doğru sözlü ve doğru özlü olmayı öğretmiştir. İslâm tasavvufçularına göre edeb, güzel huyların süsüdür.

Beden ve mal ile yapılan farz ibadetlerin tam anlamıyla gerçekleşmesi, vacib, sünnet, müstehab ve âdâba (edebler) riâyet edilmesine bağlıdır. Onun içindir ki, müslüman adâba ne kadar özen gösterirse bütün ibadet ve davranışları o ölçüde mükemmel ve Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine uygun olur.

İmanın âdâbından ev yapma âdabına varıncaya kadar günlük hayatın her davranışında uyulması gereken edeb kurallarını (âdâb-ı muaşeret) müslümanlara öğreten ‘âdab kitapları’ asırlar boyu, İslâm âlimleri tarafından dünyanın bütün coğrafyalarında değişik dillerde yazılmış, diğer dillere bunların tercümeleri yapılmış ve müslümanların hizmetine sunulmuştur. [216]

Abdullah İbnü’l-Mübarek: ‘İnsanlar Edeb üzerinde çok şey söylediler. Biz diyoruz ki: Edeb, nefsin kabalıklarını bilmek ve o kabalıklardan, küstahlıklardan kaçınmaktır. Allah (c.c.) tecelli ettiği zaman dağın parçalanması Zât’ın ululuğu karşısında yok olması da buna tanıktır.’ demişti.

İbn Kayyim el-Cevziyye diyor ki: ‘Peygamberlerin durumlarını, Allah’a (c.c.) yalvarmalarını, niyaz ve dualarını düşün. Onların nasıl ‘edeb’le dolu olduklarını görürsün.’

Mevlâna diyor ki: ‘Efendi, bilmiş ol ki, edeb insanın bedeninde ruhtur. Efendi, edeb Allah dostlarının gözünün ve gönlünün nurudur.

Adem, âlem-i süflî’den (aşağı âlem) değil, âlem-i ulvîden (yüce âlemden)’dir. Yani insan bedeniyle toprak ise de ruhuyla eflâki (yükseklere ait)’dir. Bunu anla. Şu dönen feleklerin (Güneş sistemi ve gezegenlerin) dönüşündeki letâfet (düzen ve incelik) de edeb’dendir.

Eğer şeytanın başını ezmek istersen, gözünü aç ve gör ki: Şeytanın katili edeb’dir.

İman nedir, diye akıldan sordum. Akıl kalbimin kulağına eğilerek, İman, edeb’dir, dedi.’

Lokman Hekim’e, edebi kimden öğrendin? Diye sorarlar.
Edebsiz olanlardan öğrendim. Onlarda gördüğüm bütün kötülükleri terk ettim, böylece bu edebi elde ettim.’ der.

Ziya Paşa da şöyle der:
“İlim meclislerinde aradım kıldım taleb,
İlim geride kaldı; illa edeb, illa edeb.”

İmam Gazâli diyor ki:
‘Ahlâkın en mükemmeli, edebin en üstünü, dinde edeb’dir. Bir müslüman için gaye olan mertebeye ulaşmak, ancak bütün evreni yaratanın emirlerine uymak ve O’nun son Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) edeb’lerine uymakla mümkündür.’

Çocuklarına ‘edep’ vermeyen düşmanlarını sevindirir, dostlarını üzer. Edepsiz, terbiyesiz bir kişinin çocuğu edepli, faziletli olursa babasının ayıp ve noksanlarını örter. Bunun aksine babası edepli, faziletli ve şerefli bile olsa eğer çocuğu edepsiz ise babasının itibarını, şerefini, faziletini yıkar, onu kötü duruma düşürür. [217]

İslâm ahlâkçıları, edepsizlerden nefret eder ve bunu en büyük kötülüklerden sayarlardı. ‘Edepsiz kimse yalnız kendisini rezil ve perişan etmez, belki etrafını da ateşe atar. Hep birlikte Allah (c.c.)’tan edep ve terbiye isteyelim. Çünkü edepsiz kimseler Allah (c.c.)’ın lütfundan uzak kalmışlardır.’ derlerdi. [218]

Edebin Kısımları

Edeb iki kısımdır: Birincisi, adâb-ı muaşeret dediğimiz, aileden başlayarak toplumun her yerinde kendine özgü ve hemen herkesin bildiği edep ve disiplin kurallarıdır. Örneğin, askerlerin üstlerine karşı, memurların amirlerine, öğrencilerin hocalarına, çırakların ustalarına, çocukların anne-babalarına, eşlerin birbirlerine karşı davranışlarında birçok edep kuralı vardır. Bu kurallar, toplumlar arasında küçük ayrılıklar gösterse de genelde uyulan sosyal disiplinlerdir.

İkincisi ise, Allah (c.c.)’a karşı gösterilmesi gereken edep’tir. Bu ise insanın gönlüne Hakk’tan başka hiçbir şeyi koymaması, O’nun rızasının dışında hiçbir şeyle uğraşmaması, zamanın ve ömrünün kıymetini iyi bilerek değerlendirmesi, her an için O’nun huzurunda olduğunu düşünerek hareket etmesi ve temiz ve güzelce namazını kılmasıdır.

Edep kurallarına uymak insana nasıl huzur ve sükûnet verirse, edebe uymamak da, insanın manevi ve yüksek erdem derecelerine ulaşmasına engel olur. Onun için tasavvufçular, edebe uymak konusunda aşırı derecede titizlikle durmuşlar, yalnız başına kaldıkları zaman bile edebe aykırı davranışlardan sakınmışlardır. [219]

Dindar insanların edebi, nefislerini kötülüklerden uzak tutma, arzu ve şehvetlerini kontrol altında tutmak şeklindedir.

Tasavvuf yolcularının edebi, kalplerinin temizlenmesinde ilahi sırlara uymak, sözlerinde durmak ve zamanlarının kıymetini bilmektir. Akla gelen şeylere değer vermemek, her yer ve zamana göre edepler uymaktır. Nefislerini edeple eğitenler, Cenab-ı Hakk’a ibadete ve ihlas nimetine kavuşurlar.

Ariflerin edebi ise, her edebin üstündedir. Tevhid imanın gereğidir. Tevhidi olmayanın imanı da olmayacağı nasıl bir gerçek ise, iman da İslâm hükümlerinin bir gereğidir. İslâm hükümlerine uymayanın elbette ne imanı ve ne de tevhidi olur. İslâm hükümleri bütünüyle edeptir. Edebi olmayanın, ne dini, ne imanı ve ne de tevhidi olması mümkün değildir. Bundan dolayıdır ki, Allah (c.c.) ile ve O’nun dini ile yaşayışta, gizli ve açık edeplerin, bir insanın hali olması onun için en büyük nimettir.

İslâm tasavvufçularından birisi insanı Allah (c.c.)’a yaklaştıran dedpleri sıralarken şöyle demiştir: O’nun Rab (c.c.) olduğunu iyi bilmek, emirlerine uyarak amel etmek, yasaklarından kaçınmak, her zaman hamd etmek ve sıkıntılı zamanlarda sabretmektir. Bunun içindir ki, edepleri terk etmek, insanların manevi olarak felaketine neden olur. Güzel ahlâk esaslarının tamamının da edepten ibaret olduğunu bilmek gerekir. Çünkü Allah (c.c.), Peygamber (s.a.v.)’i överken “Kuşkusuz sen, en yüce bir ahlâk üzerindesin.” [220] buyurmuştur.

Edep ve güzel ahlâk hakkındaki Peygamber (s.a.v.)’in emir, yasak ve uygulamaları bütün Müslümanları ilgilendirdiği için edep verme ve eğitim konumunda olan kimselerin bu kuralları önce şahıslarında uygulamaları, daha sonra eğitim ve kontrolü kendi sorumluluğunda olan kişileri bu güzel ahlâk ile ahlâklandırmaya çalışması gerekir. Kur’an-ı Kerim’de buyurulur: “Ey inananlar, nefsinizi ve ehlinizi yakıtı taşlar ve insanlar olan ve kafirler için hazırlanmış bulunan Cehennem ateşinden koruyunuz.” [221]

Bu ayetle Cenab-ı Hakk hem nefsimizi hem de elimiz altında yetiştirmekle yükümlü olduğumuz çocuklarımızı Allah (c.c.) ve Peygamberi (s.a.v.)’nin razı olduğu güzel ahlâk ile eğiterek bu suretle Cehennem azabından korumamız gerektiği ifade edilmektedir.

Edep bir tac imiş, nur-u Hüda’dan,
Giy ol tacı, emin ol her beladan.


 [213] Şems sûresi,  91/7-10.
[214] Yeni İslâm İlmihali. S. Ateş.
[215] Muvatta, Hüsnül-Huluk, 8.
[216] Mecmâ’ul-Âdâb, Sofizâde Seyyid Hulûsi.
[217] Tasvîr-i Ahlâk, A. Rıfat.
[218] İslâm’da Ahlâk, Osman Pazarlı, s. 301.
[219] Tasavvufi Ahlâk, M.Z. Kotku, c.4.
[220] Kalem sûresi,  68/5.
[221] Tahrim sûresi,  66/6.

BU YAZI AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR.
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=565
 
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder