17 Kasım 2016 Perşembe

FİRASET

FİRASET
 
‘Firaset’, ileriyi görmek, düşüncede tutarlı olmak, bir şeyde düşünerek davranmak, basiretli hareket etmek, bir şeyin gerçek özelliklerini görebilmek, demektir.
 
Firaset, telaffuz farkı ile Türkçe’de ‘Feraset’ olarak da kullanılmaktadır.
 
İnsan, olayların iç yüzünü görebildiği, sonuçlarını önceden tahmin edip, düşünebilme yeteneğine sahip olduğu sürece firasetli sayılır.
 
Bir müslüman kalbini kin, nefret, nifak, çekemezlik, düşmanlık vb her türlü kalp hastalıklarından temizleyip, iman nuru ve takva muhabbeti ile doldurduğu zaman, aynaya yansıyan eşyanın sureti gibi bazı sırlar cilalanmış olarak kalbine yansır, ‘başkalarının gönlündeki saklı olan şeyleri de keşfedebilir ki, işte bu gerçek ‘firasettir’. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.): “Müminin firasetinden sakınınız; zira, O Allah Teâlâ’nın nuru ile bakar.” [283] buyurmuştur.
 
Firaset yeteneğinin iman nuru ile yakından alakalı olduğunu bildiren şu ayeti burada hatırlamak gerekir:
“Ey iman edenler! Şayet Allah’tan ittika ederseniz, o size fürkân (hem zahir, hem batında hak olanı olmayandan, iyiyi kötüden, temizi habisten ayırt edici bir marifet ve nur) verir.” [284]
 
Yukarıda  sözü edilen hadis üzerinde iki ayrı yorum yapılmıştır:
Birincisi, hadisin görünene delalet ettiği anlamdır ki, bunu Allah Teâlâ, evliyasının kalbine koyar da, onlar da bunun sayesinde kerâmet, izanlı zan ve hades (başkalarının bilmediği şeyleri bilebilme yeteneği) çeşitleri ile insanlardan bazısının durumlarını bilirler.
 
İkinci görüşe göre ise, hadiste sözü edilen firaset, delillerle, tecrübelerle, yaratılış ve ahlâkla öğrenilen bir tür (maharettir) ki, bazıları insanların bâtın hallerini bu maharetleri sayesinde bilebilirler.
 
Bu, denemelere dayanan ve rasyonel izahın da hadislerde açıklamasını bulmak mümkündür. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) mümini akıllı, zeki ve ince görüşlü olarak tavsif etmekle, iman ve takva sayesinde elde ettiği firaset sayesinde her türlü hile, tuzak ve entrikaya da düşmemesi gerektiğini de şu hadisleri ile işaret etmişlerdir: 
“Mümin bir kovuktan iki defa ısırılmaz” buyurulmuştur. [285]
 
Firaset, iki nevidir: 
Birincisi, genel anlamda firaset: Bir takın karine, alamet ve işaretlerle gizli bir şeyi istidlal etmek ve vakıf olmak. Buna hikemi firaset de denir. Bu tür firaset yeteneği eğitim ve öğretim ile geliştirilir.
 
İkincisi Vehbi firaset: Bu firaset ‘insanın kalbinde olan şeye muttali (bilmek) olmak diye tarif edilir ve ‘şer’i firaset’ adını da alır. Müminin firaseti nurani ve vehbi’dir. Tasavvufta şeyhlerin kalplerde olanı bilmeleri, müritlerini murakabe etmeleri firaset esasına dayanır.
 
İlk İslâm kaynaklarında firaset kelimesi, ‘keşf’ ve ‘ilham’ anlamında kullanılmaktadır. İlham ve firaset sayesinde çok nadir hallerde bazı kimseler bazen geçmişte, halde ve gelecekte olanı bilirler, başkasının ne düşündüğünü tespit edebilirler. 
 
Kuşkusuz Allah (c.c.) müminlere bir takım basiretler ve nurlar tahsis ve lutfetmiştir. Onlar bu sayede firasette bulunurlar. Aslında basiret ve nur denilen şey bilgiler (marifet)’dir. Resûlullah (s.a.v.)’in “Mümin Allah’ın nuru ile bakar.” Hadisi bu anlamda düşünülmelidir. Hadis, “Mümin, Allah (c.c.)’ın tahsis olarak kendisine verdiği ve onu benzerlerinden ayırdığı bir ilim ve basiretle bakar.” Anlamına gelir. İlme ve basirete ‘nur’ adının verilmesi yeni ve garip bir şey değildir. Bunun (nurun) üfleme (nefh) ile tanımlanması uzak bir ihtimal değildir. Bundan amaç halktır. Yani nefh ile (halk) yaratmak kastedilmiştir, üfledim demek, yarattım demektir. Nefh demek nur, nazar ve marifet demektir, yaratmak da bu anlama gelir. 
 
Firaset imanın kuvveti oranında gerçekleşir. Bunun için imanı en kuvvetli olan firaseti en keskin olan kimsedir.
 
Tasavvuf yolcularından biri anlatıyor: Bağdat’ta idim. Çölde yolculuk yaparken, ihtiyaç duyulan bir su kovası, bir ip bir de nalin satın alabilmem için Murtaiş bana onbeş dirhem para getirecek, şeklinde kalbime bir fikir doğdu. Bu sırada kapı çalındı, kalktım, kapıyı açtım ve birden Murtaiş’i karşımda gördüm. Yanında bir çıkın vardı. ‘Bunu al’ dedi. Efendim zahmet ettiniz, istemez, dedim. ‘Bizi üzme, al şunu, ne kadar istemiştin?’ dedi. Onbeş dirhem, dedim. ‘Tamam içinde onbeş dirhem var.’ dedi.
 
Firaset ve diğer konularda görülen keşif ve ilham türünden olan bilgiler, ender rastlanan olaylardır. Fakat mümkün ve gerçek konulardır. Bunun bir kuralı, zamanı ve yeri de yoktur. Onun için keşif ve ilhamın sınırlarını genişleterek devlet ve toplum hayatında ilişkilerin buna bağlanması doğru olmaz. [286]


[283] İbnu Hanbel, İman, 82. 
[284] Enfal sûresi,  8/29. 
[285] Buhari, Edeb, 83. 
[286] Kuşeyri Risalesi, S. Uludağ.
BU YAZI AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR.
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=575

--

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder