7 Mart 2014 Cuma

NİHAT HATİPOĞLU - Kalbiniz hâlâ ürpermeyecek mi?

NİHAT HATİPOĞLU - Kalbiniz hâlâ ürpermeyecek mi?

HOCAMIN YAZILARI BİRAZ UZUN OLDUĞUNDAN BUNDAN SONRA ÜÇE BÖLÜP PAYLAŞACAĞIZ...


NİHAT HATİPOĞLU



Kalbiniz hâlâ ürpermeyecek mi?     

 
Kendimizi cennetin ortasında zannediyoruz. Cennetin bileti elimizde sanıyoruz. Kendimizle Allah arasında hiçbir perde yok zannediyoruz. Sanki yüce Allah her istediğimize anında cevap verecek. Sanki karar veren biz, kabul eden Allah olacak. İnancımız sahabenin inancına benzemiyor. Diğer Müslümanları hor ve hakir sayıyoruz.
 
Kendi mürşitlerimiz dışındaki mürşitleri, hocaları, üstatları adam yerine bile koymuyoruz. Üstadım benden razı oldu mu Allah da razı olacak! Öyle zannediyoruz. Böyle iman ediyoruz. Nasıl bir inançsa bu? Sanki benim razı olduğumdan Allah da razı olacak. Sanki Allah'tan ahit almışız. Söz almışız. Bu nasıl bir dini anlayış, nasıl bir bakış anlamak mümkün değildir.
 
Müslümanların önemli bir kısmı, belki birkaç yüzyıldan bu yana bu sakim, güdük, eksik ve aldatıcı anlayışa saplandılar. Bundan ötürü de tahammülleri kalmadı. Başkasını insan yerine koymadılar. Kendi üstadının, büyüğünün rızasını Yüce Allah'ın ve Resulünün rızasından üstün görmeye başladılar. Başkasının dini tebliğine bile yan gözle baktılar. Belki kendilerinin dışındaki Müslümanları 'müellefe- i kulub' gibi gördüler. Yani, İslam'a yeni giren Müslüman namzedi, yarım yamalak Müslüman. Bu nasıl bir nefis kabarması, nasıl bir azgınlıktır bilinemez. 
 
 
................................
 

Hz. Enes (r.a.) diyor ki; Hz. Peygamber'in (s.a.v.) peygamberliğinin 17'nci yılında Hadid Suresi'nin 16'ncı ayeti indi. Bu ayet bizim İslam'a girişimizden yıllar sonra inmiştir.
 


Sahabe arasında gülüşmeler, mizah yollu rahatlık ve rehavet çoğalınca şu ayet indi:


"İman edenlerin Allah'ı zikretmekten ve inen Kuran'dan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi?
 


Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar, onların birçoğu fasık kimselerdir."
 


Bu ayet sahabeye iniyor. İçlerinde Hz. Peygamber'in (s.a.v.) bulunduğu insanlık tarihinin en ciddi ve hassas cemaatine iniyor.
 


Kuran-ı Kerim bu büyük cemaati sarsıyor. Ürpertiyor. Hâlâ kalpleriniz ürpermeyecek mi diyor.
 


Onların duruşunu Yüce Allah beğenmiyor. Yeterli görmüyor. Bir anlık gülüşlerini veya rahatlıklarını eleştiriyor. "Kalplerinizin ürperme zamanı gelmedi mi" buyuruyor.
 


Onları fasık olmakla tehdit ediyor.
 


Fasıklara benzemeyin diyor. Bedir'de şehit vermiş, Uhud'da göğsü yarılmış sahabeye bu ayetler iniyor. Evini, bağını bahçesini terk edip Medine'ye sığınan iman insanlarına söylüyor. Sıradan insanlara değil. Uluorta bir cemaate demiyor bunları, sahabeye diyor bu ağır cümleleri. Şimdi her Müslüman'ın, hiçbir grup ve cemaate bağlantısı olmayan kendi başına yürüyen veya bir gruba, tarikata, cemaate, meşrebe bağlı her Müslüman'ın bu ayeti yeniden okuması lazım. Bir daha bir daha.
 


Sahabeyi bile Yüce Allah böylesine silkelerken ya biz kim oluyoruz da; hikmeti Rabbani'yi, nusreti ilahiyi ve cenneti me'va'yı kapımızın önünde görüyoruz. Bunun adı sorumsuzluk ve İslam'ı az bilmek değil de nedir Allah aşkına.

..................

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder