23 Eylül 2014 Salı

Ahmed Şahin - Kurbanda tereddüt yaşamadan görevini yapmak

Ahmed Şahin - Kurbanda tereddüt yaşamadan görevini yapmak


Kurbanda tereddüt yaşamadan görevini yapmak

 


Kurban Bayramı’nın yaklaşmasıyla başlayan yetersiz yazı ve sohbetler bazen kafaları karıştırıyor, mükelleflerin şüphe ve tereddütlerine sebep oluyor. 
 
 
Halbuki kurbanda böyle kafa karıştıracak bir bilgi eksikliği söz konusu değildir. Çünkü kurban, hayatımıza yeni girmiş, yaşanmayan, bilinmeyen bir ibadet değildir ki, gerekli mi değil mi gibilerden tereddüt söz konusu olsun. Kurbanı İslam âlemi 14 asırdır tereddütsüz ve eksiksiz şekilde uygulamaktadır.

Nitekim Medine’de hicretin ikinci senesinde meşru kılınmış mali bir ibadetimiz olan kurbanı Efendimiz (sas) Hazretleri, yaşadığı dokuz Kurban Bayramı’nda hiç ihmal etmemiş, hem kendi hem de ümmeti adına her bayramda ikişer kurban keserek bizlere fiilen örneklik etmiştir. Budan başka örnek aranmaz artık kurban konusunda.

Kaldı ki, müçtehid imamlarımız da yaşanmış bu uygulamalara bakarak, anladıkları manaları şüpheye ihtiyaç bırakmayacak netlikte bizlere açıklamış, delilleriyle izah etmişlerdir.

Nitekim Rabb’imiz Kevser Sûresi’nde, “Rabb’in için namaz kıl, kurban kes!” buyurmuştur.

Peygamberimiz de, yaşadığı her bayramda önce bayram namazı kılmış, sonra da kurbanını hiç terk etmeden kesmiştir. Hem de her bayramda birden fazla kurban keserek örnek olmuştur.

Ayrıca durumu müsait olup da kurban kesmeyen imkan sahiplerini de uyarıcı bir üslupla ikaz ederek buyurmuş ki:

- Ekonomik durumunda genişlik olup da gücü yettiği halde kurbanını kesmeyen kötü örnekler namazgâhımıza yaklaşmasınlar!

Bütün bunlardan da anlaşılıyor ki, kurban öyle bazılarının zannettiği gibi hükmü belli olmayan zayıf temelli bir ibadet değildir. Aksine yerine getirmeyen mükelleflerin azaba uğrayacaklarına işaret edilen önemli bir mali mükellefiyetimizdir.

Bundan dolayıdır ki, Hanefi’de, durumu müsait olan zenginlere kurbanın vacip olduğu ifade edilmiş, Şafiilerde ise (onlarda vacip kavramı olmadığından) vacip derecesinde kuvvetli sünnet olduğuna dikkat çekilmiştir.

Yani, ister vacip isterse sünnet olsun kurban, gücü yetenlerin ihmal edemeyecekleri mali ibadetlerimizden biri olduğunda görüş birliği söz konusudur.

Hanefi’de servet kiminse kurban borcu da onun olduğundan, aile içinde şahsına ait parası olanların her birinin kendi kurbanlarını kesmeleri gerekir. Ancak diğer mezheplerde zenginlik şartı aranmadığından aile adına bir tek kurban da yeterli görülmüştür.

Aslında kurban konusunda sözü öyle fazla uzatmaya gerek de yoktur.

Efendimiz (sas) Hazretleri, insanları kendi vicdanlarıyla baş başa bıraktığı hadisinde şöyle bir ölçü de vererek buyurmuş ki:

-Başkaları sana fetva verse de sen bir de kalbine sor! Sana kurban düşer mi düşmez mi kalbinden bir cevap gelecektir sana!

Gerçekten de bilgi ile beslenmiş selim bir kalpten doğru cevap gelir her zaman.

- Kurban harcaması seni zor durumda bırakmaz! Cimrilik etme, kurbanını kes, ikazları gelebileceği gibi; ‘ihtiyaçların var, kurban alacak durumda değilsin, sıkıntıya girmene gerek yoktur!.’ kanaati de oluşabilir sende.

Demek ki temiz bir kalbe sahip olan kimseler başkalarına sorma gereği duymadan kurban kararını kendileri de verebilirler. Yeter ki Rabb’imiz doğru kararlar verdiren (kalbiselim) nasip eylesin kalbine danışan herkese.

- Kurban Bayramı’nda memleketlerine giden kimseler, yolda seferi sayılsalar da vardıkları memleketlerinde seferilikleri biteceğinden kurbanlarını orada da kesmeleri gerekir.

Şayet gittikleri yerlerde kendilerini seferi sayacak olanlar var ise yine kurbanlarını kesseler isabet etmiş olurlar, nafile kurban sevabı kazanmış olurlar bir mahrumiyet duygusuna da maruz kalmazlar.

Özellikle de mülteci akınına uğrayan yerlerdeki mazlum ve mağdur ailelerin imdadına koşmak, onlara kurban ve diğer imkanlarla yardımcı olarak yaraları sarmaya çalışanların arasında yer almak, herhalde ömür boyu unutulmayacak bir himmet ve hizmet kahramanlığı olur. Kara gün dostu olma örnekliğini akla getirir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder