12 Mayıs 2015 Salı

Haftanın Hikayesi: Adalet ve Hakka Saygı

Haftanın Hikayesi: Adalet ve Hakka Saygı
 

 
 
İstanbul’un fethinden sonra Hz. Fatih, bütün mahkumları serbest bırakmıştı. Fakat bu mahkumların içinden iki papaz zindandan çıkmak istemediklerini söyleyerek dışarı çıkmadılar. Papazlar Bizans imparatorunun halka yaptığı zulüm ve işkence karşısında ona adalet tavsiye ettikleri için hapse atılmışlardı. Onlarda bir daha hapisten çıkmamaya yemin etmişlerdi.
 
Durum Hz. Fatih’e bildirildi. O, asker göndererek, papazları huzuruna davet etti. Papazlar hapisten niçin çıkmak istemediklerini Hz. Fatih’e de anlattılar. Fatih o dünyaya kahreden iki papaza şöyle hitap etti:
 
“Sizlere şöyle bir teklifim var. Sizler İslam adaletinin tatbik edildiği memleketimi geziniz. Müslüman hakimlerin ve Müslüman halkımın davalarını dinleyiniz. Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz, hemen gelip bana bildiriniz ve sizlerde evvelki kararınızı gereğince uzlete çekilerek hâlâ küsmekte haklı olduğunuzu ispat ediniz”...
 
Hz. Fatih’in bu teklifi papazlara çok cazip gelmişti. Hemen padişahtan aldıkları tezkere ile İslam beldelerine seyahate çıktılar. İlk vardıkları yerlerden birisi Bursa idi. Bursa’da şöyle bir hadiseyle karşılaştılar:
 
Bir Müslüman bir yahudiden at satın almış, fakat hiçbir kusuru yok diye satılan at hasta imiş. Müslüman ahırına gelen atın hasta olduğu daha ilk akşamdan anlaşılmış. Müslüman sabırsızlıkla sabahın olmasını beklemiş. Sabah olunca da atını alıp kadının yolunu tutmuş. Fakat olacak ya kadı o saatte de henüz dairesine gelmemiş olduğundan bir müddet bekledikten sonra adam kadının gelmeyeceğine hükmederek atını alıp ahıra götürmüş. Atını alıp götürmüş ama at da o gece ölmüş.
 
Hadiseyi daha sonra öğrenen kadı, atı alan Müslümanı çağırtıp meseleyi şu şekilde halletmiş:
 
“Siz ilk geldiğinizde ben makamımda bulunsa idim, sağlam diye satılan atı sahibine iade eder, paranızı alırdım. Fakat ben zamanında makamımda bulunamadığımdan hadisenin bu şekilde gelişmesine madem ki ben sebep oldum, atın ölümünden doğan zararı benim ödemem lazım” deyip atın parasını Müslümana vermiş.
 
Papazlar İslam adaletinin bu derece ince olduğunu görünce parmaklarını ısırmışlar ve hiç zorlanmadan bir kimsenin kendi cebinden mal tazmin etmesi karşısında hayret etmişler. Mahkemeden çıkan papazların yolu İznik’e uğramış. Papazlar orada şöyle bir mahkeme ile karşılaşmışlar:
 
Bir Müslüman diğer bir müslümandan bir tarla satın alarak ekin zamanı tarlayı sürmeye başlar. Kara sabanla tarlayı sürmeye çalışan çiftçinin sabanına biraz sonra ağzına kadar dolu bir küp takılmaz mı. Hiç heyecan bile duymadan Müslüman bu altınları küpüyle satın aldığı öbür Müslüman götürüp teslim etmek ister:
 
“Kardeşim ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altını değil. Eğer sen tarlanın içinde bu kadar altın olduğunu bilseydin herhalde bu fiyata bana satmazdın. Al şu altınları” der. Tarlanın ilk sahibi ise daha başka düşünmektedir. O da şöyle der:
 
“”Kardeşim yanlış düşünüyorsun, ben sana tarlayı olduğu gibi , taşı ile toprağı ile beraber sattım. İçini de dışını da bu satışla beraber sana verdiğimden , içinden çıkan altınları almaya hiçbir hakkım yoktur. Bu altınlar senindir dilediğini yap” der. Tarlayı alanla satan anlaşamayınca mesele kadıya, yani mahkemeye intikal eder. Her iki taraf iddialarını kadının huzurunda da tekrarlarlar. Kadı, her iki şahsa da çocukları olup olmadığını sorar. Onlardan birinin kızı, birini de oğlu olduğunu öğrenir ve oğlanla kızı nikahlayarak altını çeyiz olarak veriri.
 
Papazlar daha fazla gezmelerinin lüzumsuz olduğunu anlayıp İstanbul’a Hz. Fatih’in huzuruna gelirler ve şahit oldukları iki hadiseyi de aynen nakledip şöyle derler:
 
“Bizler artık inandık ki, bu kadar adalet ve birbirinin hakkına saygı ancak İslam dininde vardır. Böyle bir dinin saikleri başka dinden olanlara bile bir kötülük yapamazlar. Dolayısıyla biz zindana dönme fikrinden vaz geçtik, sizin idarenizde hiç kimsenin zulme uğramayacağına inanmış bulunuyoruz” der. 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder