4 Mayıs 2015 Pazartesi

Samimi Tevbe Günahları Eritir

Samimi Tevbe Günahları Eritir

 
Samimi Tevbe  Günahları Eritir

h.gultekin@meydangazetesi.com.tr
17 Nisan 2015, 08:00
 
İnsanın yaratılışında hata ve günah işlemeye karşı bir meyil vardır. Cenab-ı Hak, insanın bu meylini hayır yönünde kullanması için peygamberler göndermiş, uyarılarda bulunmuştur.
 
Bütün uyarılara rağmen yine de günah işleyenler için ise rahmetinin sonsuz olduğunu haber vererek hemen tevbe etmemizi istemiştir. İnsan, tekrar günah işlerim korkusu ile tevbeden asla vazgeçmemelidir.
 
Zira günahkâr bir kul tevbe edince Cenab-ı Hak hem o kulunun günahlarını affeder hem de kulu tevbe ettiği için sevinir. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Çölde devesini kaybedip sonra bulan kimsenin sevinmesinden daha fazla, Allah Teâlâ, kulunun tevbe etmesine sevinir.” 
 
Allah’ın Rahmeti Sonsuzdur
 
“Günahlarım o kadar çok ki ne yapsam Allah beni affetmez” demek doğru değildir. Çünkü Cenab-ı Hak, tevbe edilen her günahı affeder. Bir kâfir, küfrüne tevbe ederse mümin olur, bütün günahları affolur. Bir mümin de ne kadar büyük günah işlese de sonra pişman olup tevbe etse Allah Teâlâ affeder. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Ey müminler, Allah’a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Nûr Sûresi, 31)
 
Sevgili Peygamberimiz, Allah’ın rahmetinin genişliğini bizlere şöyle anlatır: “Hak Teâlâ buyurdu ki, kulumun günahı göklere kadar yükselse, benden ümit kesmeyip af dilerse affederim.” “Kâfir, Allah Teâlâ’nın rahmetinin çokluğunu bilse cennetten ümit kesmezdi.” 
 
Günahkâr mü’minlere belki en büyük teselli yine Allah’tan gelmiştir. O, kendisinden asla ümit kesmememizi ve her zaman O’nun kapısına yönelmemizi ister. Bir ayette şöyle buyurur: “De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah, bütün günahları hiç şüphesiz affeder. Elbette O, sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.” (Zümer Suresi, 53)

Eğer Allah’a Bir Daha İşiniz Düşmeyecekse!

Gazneli Mahmut, İslam’ı yaymak amacıyla Hindistan’a on sekiz sefer düzenlemişti. Bu seferlerin birinde oldukça şiddetli bir direnmeyle karşılaşmış, bu zor durumdan kurtulmak için Allah’a şöyle niyazda bulunmuştu: “Ey Rabbim! Sen yardım edensin. Bizlere yardım eyle. Şayet bu savaştan galip çıkarsam aldığım bütün ganimetleri yoksullara dağıtacağım.”
 
Gazneli Mahmut, bu seferden zaferle çıkmıştı. Elde ettiği ganimetleri de yoksullara ve garibanlara dağıtmaya başlamıştı. Ancak sultanın yanındaki vezirler bu durumdan hoşnut olmamışlardı. Bu durumu sultana, “Aman sultanım! Ne yapıyorsunuz? Bunca değerli altınlar, inciler fakir fukaraya dağıtılır mı? Hem onlar, bunların kıymetini ne bilecek? Üstelik devletin bu ganimetlere ihtiyacı var!...” diyerek bildirmişlerdi.
 
Gazneli Mahmut’un kafası bu sözler üzerine karışmış, kararsızlığa düşmüştü. Bu kararsızlıktan kurtulmak için devrin âlimlerine bu durumu danışınca âlimler, Gazneli Mahmut’a şu şekilde tavsiyede bulundular: “Sultanım! Bunda kararsızlığa düşecek bir taraf yok! Çok basit bir tercih karşısındasınız. Eğer Allah’a bir daha işiniz düşmeyecekse hemen adamlarınızın dediğini yapın, ganimetleri hazineye koyun; ama Allah’a tekrar işiniz düşecekse verdiğiniz sözü tutun, adağınızı yerine getirin, ganimetleri yoksullara dağıtın.”

Sahabiler Hakkında

 
1- Efendimiz’in (aleyhissalatu vesselam) torunu Hz. Hasan’ın hicretin üçüncü yılında, Ramazan-ı Şerif’in ortalarında dünyaya geldiğini.
 
2- Hz. Hasan’a ilk olarak anne-babasının Harp ismini koyduğunu, Resulullah’ın (Sallalahu aleyhi ve sellem) ise “Hayır, ona Harp değil, Hasan deyiniz” diyerek ismini değiştirdiğini.
 
3- Peygamberimizin amcası Abbas’ın hanımı Ümmü Fadl’ın bir gün rüyasında, Peygamberimizin uzuvlarından birini kendisinin evinde gördüğünü, Efendimiz’in ise bu rüyayı, “Kızım Fatıma bir erkek çocuk dünyaya getirecek ve sen onu emzireceksin” şeklinde yorumladığını ve kısa bir süre sonra da Hz. Hasan’ın doğduğunu.
 
4- Hz. Ömer’in, hilafeti sırasında Şam ziyareti dönüşünde yanındakilere, “İslam’a hizmet etmek için ne isterdiniz” diye sorduğunu. Verilen cevapları dinledikten sonra; “Ben isterdim ki bir ev dolusu Ebu Ubeyde bin Cerrah gibi kardeşlerimiz bulunsun” diyerek İslam’a hizmette keyfiyetli dava adamlarına ihtiyacı nazara verdiğini.
 
5- Yine kendisinin; “Ebu Ubeyde bin Cerrah gibi asker ve kumandanlarla dünyayı fethetmek işten bile değildir” buyurduğunu.
 
6- Bi’r-i Maûne vakıasında sırtından giren bir mızrakla delik deşik olan Amir bin Fuheyre’nin bu sırada sevinçle; “Vallahi kurtuldum, vallahi” dediğini.
 
7- Celûla zaferini müteakip gelen ganimet ve serveti görünce Halife Hz. Ömer’in ağladığını. Ağlamasının sebebini soranlara; “Nereye servet ve para girerse düşmanlıklar onları takip eder” buyurduğunu.
 
8- Hz. Ömer’in, İslam tarihinde, memleketini çeşitli idari ve amelî taksimata tabi tutan ilk şahsiyet olduğunu. Biliyor musunuz?
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder