11 Ekim 2014 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - Hayatımızın hesabını vereceğiz...

Hekimoğlu İsmail - Hayatımızın hesabını vereceğiz...


Hekimoğlu İsmail

Hayatımızın hesabını vereceğiz...



Yeryüzü, büyük bir mezarlıktır. İnsanlar bir başka âlemden dünyaya geliyor, dünyadan bir başka âleme gidiyor. Her şey ölüyor ve diriliyor.



Bitkiler, hayvanlar, insanlar ölüyor. Ölmeyecek bir yaratık yok. Zenginler, fakirler, krallar, kapıcılar hepsi ölüp gidiyor. Biz de sıramızı bekliyoruz. Toprak kir tutmaz derler; doğru. Mezarlıklar ne kadar yeşil. İçi de dışı gibi olsa ne güzel… Şuurlu Müslüman sevdiği şeyde fanilik damgasını görürse, onun için kavgaya, gürültüye, inada, küslüğe gitmez. Terbiyeyi başkasından değil, kendinden bekler. “Bu tavırlara gerek yok.” der. Çünkü o hareketlerinin ahiretteki karşılığıdır onu ilgilendiren… Maddi âlemden ruhani âleme geçeceğiz. Ebediyen yaşayacağız. Hayatımızın hesabını vereceğiz. Öyleyse hesabını veremeyeceğimiz işe kalkışmayız. Bu sebepten elhamdülillah Müslüman’ız; öyleyse maddi ve manevi organlarımızı da tek tek Müslüman etmek zorundayız.

Ölmek çok uzak, ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz. Ölmek çok yakın, her an ölebiliriz. Öyleyse ibadetlerimizi “Son kez yapıyorum! Bugün son günüm olabilir. Bu son iyiliğim olabilir. Bu İslamiyet adına ortaya koyduğum son tavır olabilir.” diyerek yapmak lazım.

Mesela bir patron, “Bu işyeri, kırılacak bir şişe hükmündedir.” demelidir. Deprem, yangın, sabotaj, hastalık bu şirketi elimizden alabilir. İşte şişe kırıldı! Öyleyse ne yapacak? Bu şirketi baki bir elmasa çevirecek. Nasıl? Evvela her gün işine giderken ve sair zamanlarda işlediği günahlara tövbe edecek. Çünkü mevkiyle, makamla, parayla, insanla uğraşanlar çok günaha girer. Binlerce günahın hücum ettiği bu devirde tövbe etmek çok önemli, çok gerekli…
 
 
“Bütün kötülükler nefsimizden, iyilikler sendendir Allah’ım!” deyip, aczimize, günahlarımıza sahip çıkıp, Allah’tan af dilemeliyiz. Üstat Bediüzzaman buyurmuş ki, “Şedid hissiyatlar umur-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir.” Yani her şiddetli isteğimizi, hayırlı bir işe yöneltmek zorundayız. Dünyanın her yerinden cennete giden yol vardır.
 
 
Almanya’nın göbeğinde yaşayan arkadaşı ziyaret ettim. Hayatına hayran oldum. Mekke’deki hayatı, Almanya’ya getirmiş… Camideki arkadaş da camiden çıkınca cehennemin yoluna sapabiliyor. İslamiyet’i gönderen Allah akıl vermiş ki, onu anlayalım. Bunun için bir saatlik tefekkür, bin saatlik nafile ibadetten hayırlıdır. Her yerde tezahür eden rububiyete binaen, ibadet-i külliye gereklidir. Dertlerin harman olduğu yerde Müslüman dermandır. Her insan bir bitkiye, Müslümansa meyve ağaçlarına benzer. Öyleyse mutlaka ibadet meyvesi vermeli. Meyve vermeyen ağacı, çalı gibi yakarlar…





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder