28 Mayıs 2014 Çarşamba

Ahmed Şahin - Soframızda ‘zikir, fikir, şükür’ alışkanlığı var mı?

Ahmed Şahin - Soframızda ‘zikir, fikir, şükür’ alışkanlığı var mı?



AİLE-SAĞLIK Yazarlar Ahmed Şahin

Soframızda ‘zikir, fikir, şükür’ alışkanlığı var mı?

 
 
Önce meşhur sözü bir daha hatırlayalım: “Düşünen insan, sahip olduğu nimetin farkına varır; düşünmeyen insan da kendini o nimetlerden mahrum sanır!” Öyle ise biz de oturduğumuz sofranın başında önce bir düşünelim ve diyelim ki:
 
 
- İnsanın yiyecek kadar midesinde iştiha duyması, bu iştihasını karşılayacak kadar da sofrasında nimet bulması, Allah’ın büyük bir lütuf ve ikramıdır. Nice insanlar vardır ki, ya sofrasında yiyeceği yoktur ya da midesinde iştihası...
 
 
Evet, sofraya her oturuşta insan en başta bu iki İlahi nimeti düşünmeli, bu düşünmenin gereğini de arkasından yerine getirmelidir. Ne midir bu düşünmenin gereği?
 
 
- Yemek boyunca zikir, fikir ve şükür değerlendirmesi içinde olmak.
 
 
Bu zikir, fikir, şükür değerlendirmesini de Hazreti Bediüzzaman şöyle açıklamaktadır.
 
 
- Yemeğe Besmele ile başlamak zikirdir! Yemek boyunca bu nimetleri vereni düşünmek fikirdir! Yemekten sonra ‘Elhamdülillah!’ diyerek kalkmak da  şükürdür!..
 
 
İşte size zikir, fikir ve şükür duyguları içinde tamamlayacağımız sofra adabı örneği.
 
 
Sofraya böyle zikirle başlayan, fikirle devam eden, şükürle de tamamlayıp kalkan kimse, elbette ruhen huzur bulur, bedenen sıhhate kavuşur, sofrasında da berekete nail olur. Çünkü Rabb’imiz, verdiğim nimetlere şükrederseniz bereketini artırır, huzurunuzu çoğaltırım, buyuruyor.   
 
 
Ancak sofrada böyle zikir, fikir ve şükür duyguları içinde olan insan, baştan kendine tembihte de bulunmalı, bu nimetleri bulamayan nice yoksulların bulunduğunu da hatırlayarak tıka basa midesini doldurmanın yanlışlığından kaçınmalıdır.
 
 
Çünkü ihtiyaçtan fazla tıka basa yemek, zikrin zevkini azaltır, fikrin derinliğini yok eder, israfın da kapısını açar. İsraf ise ayetlerle yasaklanmış, Rabb’imiz; “Yeyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz.” uyarısında bulunmuştur. Nitekim meşhur bir tıp ilim adamına:
 
 
- “Araştırdığınız Kur’an-ı Kerim’de insan sağlığı ile ilgili bir ayet buldunuz mu?” diye sorduklarında: “Bir değil birçok ayet buldum. En başta geleni ise: “Yeyiniz içiniz ama israf etmeyiniz.” ayetidir, cevabını vermiştir.
 
 
Anlaşılıyor ki, ihtiyaç kadar yemek helaldir. Ama tıka basa yiyerek israf etmek ise hem helal değil hem de tıbben vücuda zarardır. Bu sebeple sofrada en sağlam ölçüyü veren Efendimiz (sas)
Hazretleri, şöyle hatırlatmada bulunmuştur:
 
 
- Midenin üçte birini yemeğe, üçte birini suya, kalan üçte birini de rahat nefes almaya ayırın!
 
 
Demek ki, sofraya iştiha ile oturmalı, yine iştiha varken kalkmalı, midede suya, nefes almaya da yer bırakmalı, tıka basa yemek gibi bir kötü alışkanlığa mağlup düşmemelidir.
 
 
Bu konuda asıl düşünülmesi gereken önemli bir uyarı da Hz. Ömer Efendimiz’den şöyle gelmiştir:
 
 
- Gücünüz yeten her nimet çeşidini alıp da sofranıza koymayın. Unutmayın ki, sofradaki nimetler sorgusuz değildir. Helal ise hesabı, haram ise azabı vardır!
 
 
Evet, kitaplık çapta bir uyarıdır bu da. Hep hatırlanmalı, hiç de unutulmamalıdır.
 
 
- Sofradaki nimetler helal ise hesabı, haram ise azabı vardır!..
 
 
Maneviyat büyükleri, sofrada şu 4 şeyin de düşünülmesi gerektiğini ifade etmişler:  
 
 
1- Yemeğimize haram karışmış mıdır?
2- Bu yemeği Allah’ın ihsan ettiği iştiha ile yediğimizin farkında mıyız?
3- Bize takdir edilen nimetin yediğimiz kadarı olduğunu kabul ediyor muyuz?
4- Yediğimiz nimetin verdiği güçle Allah’a ibadet ve itaatte mi bulunuyoruz, yoksa ihmal ve isyanda mı?    
 
 
İşte size zikir, fikir, şükür duyguları içinde oturduğunuz sofrada tam bir tefekkür şuuru. Bilmem siz nasıl bakarsınız böylesine derin bir tefekkür şuuruna?
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder