24 Mayıs 2014 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - En büyük keramet...

Hekimoğlu İsmail - En büyük keramet...



Hekimoğlu İsmail
 

En büyük keramet...

 
 
Müslümanların dertlerini dile getirmek için Minyeli Abdullah’ı yazmıştım.
 
 
1967’de Bab-ı Ali’de Sabah gazetesinde tefrika edilmiş, beğenilmişti. Maddi imkânlarımız olmadığı için bastıramadım. Bu sefer rahmetli Mustafa Polat, bulduğu borç para ile Mihrab Yayınevi’ni kurdu; ilk olarak Minyeli Abdullah’ı bastırdı. İkinci kitabın ismi, Hak Yol İslam Yazacağız idi. Abdurrahim Karakoç’un şiirleriyle başlıyordu…
 
 
Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol İslam yazacağız.
 
Bucak bucak, köşe köşe
Kara taşa, kor ateşe
Yıldıza, aya, güneşe
Hak yol İslam yazacağız.
 
 
Bu şiiri yıllarca marş gibi, ilahi gibi okuduk. Yollarda, kırlarda, evlerde “Hak yol İslam yazacağız!” diye bağırıyorduk. Ruhlar ayağa kalkar, kalpler titrerdi. Gönüller İlahi aşka açılırdı. Her yere yazsak da iş bitmiyor. Herkes bunu duydu bildi amma dindar kesimde fazla bir değişiklik olmadı. Hak yol İslam diye bağırdık amma kendine hayrı olmayanlar İslam’a hayırlı olmaya çalıştı. Hâlbuki su alan gemi başkasını kurtaramaz. Dünyada Müslümanca yaşamayan insanlar ahirette hangi saadete konacak?
 
 
Mesela aklı gözüne inen insanlar için keramet çok önemlidir. Keramet, her türlü şartların dışında harika bir hal göstermektir. Mesela şeyh efendinin gaybdan haber vermesi veya uçması gibi... Bu gibi haller şeyhin itibarını artırır ve müritleri ona bağlanır. Hâlbuki şu anda birisi Sultanahmet’ten Kadıköy’e uçarak gitse Allah indinde bir kıymeti yok. Çünkü kuşlar da uçuyor. Amma bir Müslüman’ın haramların arttığı bu devirde haramları terk etmeye çalışırken iradesiyle verdiği savaş, en büyük keramettir. 
 
 
Top oynamak, dans etmek, eğlenmek için toplanan gençlerin aksine, sırf Allah rızası için, dini bilgilerini artırmak, ilim öğrenmek için gençlerin bir araya gelmesi, en büyük keramettir. Arabamız olup da evimizde yan gelip yatacağımıza, arabamız olmadan derse gitmek için yollara düşmek keramettir. 1950’de şuurlu Müslüman sayısı çok azdı. 1954’te Selimiye Camii’nde üç kişiyle namaz kıldık. Şimdi öyle mi? Camiler tıklım tıklım. Eskiden şuurlu bir Müslüman bulmak için şehirden şehre seyahat etmek lazımdı. Şimdi her yerde dindarlar var. Amma öyle bir durum var ki, bir yanda namaz kılıp, öte yanda hak yiyip yalan söylememek en büyük keramettir diyoruz.
 
 
Mesela bir zengin, Vakıf Gureba Hastanesi’ni yaptırmış ve Müslümanların hizmetine sunmuş. Hastaneyi ayakta tutacak gelir kaynakları bırakmış. Vakfiyesinde, “Kim hastanenin bir baş soğanını yerse Allah lanet etsin!” deniyor. Adamlardaki ahlaka bak. “Allah lanet etsin!” diyor.  O günün insanı için en büyük ceza Allah’ın laneti… Öyleyse bu zamanda kendi nefsinde doğruluğu kanunlaştırmak, en büyük keramettir.
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder