17 Ekim 2014 Cuma

NİHAT HATİPOĞLU - Düşmanın da olsa iyi olanı öveceksin

NİHAT HATİPOĞLU - Düşmanın da olsa iyi olanı öveceksin


Düşmanın da olsa iyi olanı öveceksin
 

Düşmanın da olsa iyi olanı öveceksin

                   
Hz. Peygamber (s.a.v.) şairi olan Hz. Hassas bin Sabit, müşrik olarak ölen ve ama karakterli bir insan olan -Mut'im bin Adiyy hakkında müthiş bir kaside yazar. Ve o kasidede Mut'im bin Adiyy'in ahlaki -cömertlikle ilgili- özelliklerini över. Mut'im'in putperest olması Hz. Hassas'ı durdurmaz. Gerçeği söyler. Hem de peygamber şairi olmasına rağmen. Mutim bin Adiyy de zamanında Hz. Peygamber'i himayesine almış. Ve Mekkelilere karşı tavır almaktan korkmamıştı.

Benzer bir duruşu Hz. Amr bin el As (Hıristiyanları) överken gösterir. Hz. Peygamber (s.a.v.) kıyamet öncesi Hıristiyanların nüfusunun çok olacağını haber veriyor. Hz. Amr bunun üzerine şöyle der. Onlar -yani ahir zaman Hıristiyanları- beş özelliklerinden ötürü öne çıkacaklar. Eğer gerçekten de kıyamet öncesi Hıristiyanlar çok olacaksa şu özelliklerinden ötürü böyle olacaklardır:

1- Karışıklık (kaos) döneminde yumuşak ve akıllıca hareket ederler.
2- Bela yaşadıklarında süratle iyiliğe dönerler.
3- Bozgun yaşadıktan sonra hemen toparlanıp hücuma geçerler.
4- Fakir, yetim ve güçsüzlere yardım ederler.
5- İdarecilerin zulmüne karşı direnirler. (Müslim, Fiten, hd: 2898)

Hz. Amr aslında şunu demek istiyor: Eğer kıyamet öncesi Hıristiyanların sayısı çok olacaksa, yukarıda sayılan özelliklere sahip olacaklardır da ondan dolayı başarılı olacaklardır.

Sahabe İslam'a düşman olan muhataplarının iyi özelliklerini saklamıyor, bilakis hakikati haykırıyorlardı. Bugünkü Müslümanlar ise, kendilerini düşünmeyen diğer Müslümanları lekelemek ve itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Sonuç ne? Hiç! İki karışlık mezara girdiklerinde koca bir hüsran yaşayacaklar. Bu hüsran hepimizi kuşatacak. Kimseye özel karşılama yapılmayacak. Çünkü Peygamberlerden başka hiç kimsenin özel bir statüsü olmayacak. Rabbim biz zavallılara acısın.


***


Hz. Ömer'in (R.A.) bazı uygulamaları


1- Hz. Ömer'in valileri:Hz. Peygamber (s.a.v.) idarecileri tayin ettiğinde Kuran ve sünnetle muamele etmeyi emrediyordu. Gittikleri yerde Kuran-ı Kerim okuyanlara yardımcı olmalarını, zekât toplamada aşırıya gitmemelerini istiyordu.

Hz. Ömer dönemine gelindiğinde ise bu hususlar yazı ile tespit edildi. Hz. Ömer valilerin tayininde bazı şartlar öngördü. Öngördüğü bu şartları yazılı hale getirdiği gibi, sahabeden bir grubu da bu konuda şahit olarak yazdı.

Hz. Ömer tayin ettiği valilerden bazı konulara dikkat etmelerini istedi. Bu konuda beş noktayı göreve atama ve görevde kalma şartı olarak tespit etmiştir. Valilerine şöyle talimat veriyordu:

Valiler kadana -iri at- denilen hayvana binmeyecek.
Valiler leziz ve özel yemekler yemeyecek.
Valiler ince ve lüks elbise giymeyecek.
Valiler halktan kaçmayacak. Kapısını halkın üzerine kapatmayacak. Millet ihtiyaç ve şikâyetlerini açıkça aktarabilecek.
Valilerin kapısında muhafızlar olmayacak.

Hz. Ömer bu şartları belirledikten sonra vali olarak tayin ettiğine imzalatır ve ahidnameye de muhacirlerden bir sahabe grubunu da şahit tutardı. Ayrıca bu şartlara uymayan valilerine ceza uygulanacağını da bu ahitnameye yazdırırdı.


2- Hz. Ömer'in muhtaç olanlardan vergiyi kaldırması:Hz. Ömer cizye ödeme imkânı olmayan bazı ehli kitaptan cizye sorumluluğunu kaldırmıştır. Bir gün; Hz. Ömer yolda giderken dilenmekte olan bir ihtiyarı görür. Gözleri görmeyen -âmanın- ehli kitaptan olduğunu anlar ve sorar: Kimsin sen diye. Adam Yahudiyim cevabını verir. Hz. Ömer seni bu hale getiren nedir diye sorar. Yahudi, Cizye -vergi- bana ağır geliyor. Gençken çalışıp ödeyebiliyordum. Şimdi ise ödeyemiyorum der. Hz. Ömer adamı evine götürdü. İkramda bulundu ve sonra bu adam ve benzerlerinden cizye sorumluluğunu kaldırdı.


3- Hz. Ömer'in kıtlıkta piyasaya müdahale etmesi:Hicri 18 yılında meydana gelen sıkıntılı dönemlerde Hz. Ömer refah düzeyine kısmi manada müdahale etmiş, kendisi yiyeceğini sınırladığı gibi çarşıya da kısmi anlamda müdahale etmiştir.

Medine'deki tek mezbaha, Zübeyr bin Avvam'a (r.a.) ait mezbaha idi. Hz. Ömer mezbahaya gelir ve oradan alışveriş yapanları denetlerdi. İki gün üst üste et alanları gördüğünde kırbacıyla kovalardı ve şöyle derdi: "İki gün üst üste et yiyeceğine komşuna veya amcaoğluna ikramda bulunamaz mıydın? Mideni onlar için düremez miydin?

Hz. Ömer'in bu müdahalesi sıkıntılı dönemlerde takip ettiği bir yöntemdi. Kişinin iki gün üst üste et yemesi elbette haram değildi. Hz. Ömer burada, olağan olmayan bir dönemde sosyal bilincin, dayanışma duygusunun daha da kabarması gerektiğini vurgulamış ve teşvik mahiyetinde bir müdahalede bulunmuştur. Buradaki müşterinin parasına el koymadığı gibi, yaptığı alışverişi haram da saymamıştır. Ancak kıtlık döneminde durumu iyi olanların fakir ve akrabayı gözetlemesinin sosyal barışa katkısına işaret etmek istemiştir.

***


BiR SORU: Peygamberimiz ailesini nasıl geçindirirdi?

BİR CEVAP: Günlük harcaması

Bu soruya cevap vermek için Hz. Peygamber'in (s.a.v.) gelirini ortaya koymak lazım. Bilindiği gibi Hz. Resul (s.a.v.) Mekke'de ticaret yapardı. Bir ara es-Saib'le ortaklık yaptı. Hz. Hatice ile de uzun süre ticaret yaptı. Bu ticaretten hayli kazancı oldu. Bu nedenle de Hz. Hatice ile evlendiğinde mehir olarak 20 deve vermiş haylice cömert davranmıştır.

Peygamberimiz'in (s.a.v.) peygamberlikten sonra da çarşı ve pazarda olması, Mekkelilerce tenkit edilmiştir. "Onlar şöyle diyorlar! Bu nasıl peygamberdir ki, yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor." (Furkan, 7)

Yüce Allah bu itiraza "Senden önce de; yemek yiyen ve çarşılarda dolaşan Resullerden farklı bir Resul göndermedik" (Furkan, 30) ayetiyle cevap verdi. Peygamberliğin alışverişe, ticarete engel olmadığını belirtti.

 

Medine'deki geçimi 

Peygamberimiz (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde; mescidinin yanında eşleri için odalar yaptırdı. Hucurat Suresi'nde söz konusu edilen odalar (hücre) bunlardır. Orada 9 oda yaptırdı. (Bilindiği gibi çok evlilik bir gelenekti. Ve daha çok kadınları korumak ve kalabalık ailenin geçimini sağlamak için yapılıyordu. Peygamberimiz de bu geleneğe uygun davrandı. Nihayet daha sonra evliliği sınırlayan ayetler indi.)

Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'nin ilk yılında bir nevi misafir gibi ağırlandı. Ancak ailesi kalabalıktı. Dokuz (9) eşi ve bu eşlerin daha önceki evliliklerinden olan çocukları ile Peygamberimiz'in (s.a.v.) yanında bulunan azadlı kölelerin ve çocuklarının nüfusu en azından 50 kişi civarındaydı. Bunların geçimi için kaynak lazımdı. Hz. Peygamber (s.a.v.) zekât ve sadaka almazdı. Ama günlük olarak en azından 50 kişilik kalabalığı doyurmak zorundaydı.

Medine'de sonraki yıllarda Peygamberimiz'in (s.a.v.) maddi durumu hediye gelen araziler, toprak, vergi (fey) ve savaşın getirdiği toprak gelirleriyle iyi bir noktaya tırmandı. Bu genişlik bütün sahabe için geçerliydi. Bunların önemli bir kısmını belirtelim.

Yahudilerin en zengin ve büyük bilginiyken Müslüman olan ve Hz. Peygamber'i (s.a.v.) çok seven ve Uhud'da şehit olan Hz. Muhayrik Peygamberimiz'e (s.a.v.) 7 (yedi) bahçe hediye etti. (İbn Sad, 2/182; Maverdi,160)
Nadiroğulları'nın fey arazileri Hz. Peygamber'in (s.a.v.) kontrolündeydi. Geliriyle, aile, akraba ve çevreyi besledi. Fazlasını hazineye aktarırdı. (Celal Yeniçeri, Devlet bütçesi, 293)
Sayısı 8'i bulan Hayber Kalesi'nden 2'sinin mülkiyet ve geliri Efendimiz'in (s.a.v.) kontrolündeydi. Buralardan da giderler karşılanırdı. Fakirler yararlanırdı.
Vadiul Kura ve Medine'deki Mahruz arazileri de Hz. Peygamber'in (s.a.v.) gelir ve harcama kalemlerini oluşturdu. Hz. Peygamber'in birilerine muhtaç gibi gösterilmesi elbette kabul edilemez.

Hz. Peygamber (s.a.v.), bir devlet başkanı vasfıyla siyasi yemekler de verirdi. Suffa için önemli sofralar hazırlatırdı. Zaman zaman sıkıntı yaşadığı yıllar olmuştur. Fakirler için de ayrı sofra hazırlatırdı.

Peygamberimiz'in (s.a.v.) geliri iyi olmakla beraber lüks yaşantıdan uzak dururdu. Suffa isimli öğretim merkezini de geçindirirdi.

Zaman zaman sıkıntılı olduğu zamanlar da olmuş, ama genel anlamda ailesinin geçindirilmesinde muhtaç duruma düşme hali olmamıştır. (Not: Prof. Dr. Celal Yeniçeri'nin bu husustaki eserine bakılabilir.)
 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder