18 Ekim 2014 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - Kâbe’yle konuşmak…

Hekimoğlu İsmail - Kâbe’yle konuşmak…


Hekimoğlu İsmail
 

Kâbe’yle konuşmak…


Yıllar önce, Allah hacca gitmeyi bana da nasip etti…

Cidde Havaalanı’na indiğimizde içim ürperdi. Sahabe yapacağını yapmış, manevî omuzlarında imparatorluklar yükselmiş, İslam medeniyetini dünyanın dört bucağına yaymış. Şimdi ben ne yapacağım? Meçhul bir el yüreğimi sıkıyordu…

İlk geceyi Harem-i Şerif’te geçirdik. Namaz, tavaf, say, yine namaz, yine kıraat, yine dua… Herkes kendi dünyasında vecd içinde ibadet ediyordu. Gözler hiçbir şeyi görmüyordu. Okuyor, ağlıyor, yalvarıyor… Bu arada şuna buna çarpmış, farkında değil. Her ırk, her millet, her seviyede insan bir araya toplanmış. Denizden alınacak bir bardak su ne ise, bunlar da İslam milletinden bir avuç insan. Bunlara bakıp milyarlarca Müslüman’ın durumunu anlamak mümkün. Benim duam başkaydı: “Ya Rabbi, Müslümanları süper güç et. Artık ecnebilerin süper güç olması yeter.”

Mekke’nin fethini, İslam tarihini düşünüyorum. Müslümanların haline bakıp, “Ya Rabbi, benden Müslümanlara ve İslamiyet’e zarar gelmesin.” diye dua ettim. Hele zarar vermeyelim, faydamız da olur inşallah… Kâbe’ye yönelenlere bakıyorum. Kâbe, lisan-ı haliyle konuşuyor; “Benim etrafında toplandığınız gibi toplanın. Bir millet olun. Allah, Kur’an, Peygamber, İslamiyet büyükken, küçüklük size yakışmıyor. İttihad-ı İslam’ı anlayın. Ey ihram giyenler, dipdiri meyyit olmayın. Günahta ölüp, sevapta dirilin. Din düşmanları küfre hizmet ederken, siz de İslamiyet’e hizmet edin…”

İşte hac farizası, böylesi gerçeklerin talimini yaptırırken, İttihad-ı İslam bütün haşmetiyle kendini gösteriyordu.

Tavaf edenleri seyrediyorum. Gözyaşlarıyla namaz kılıp, zerratıyla dua edip Allah’a yalvarıyorlar. Say da öyle, şeytan taşlama da. Kur’an okuması can-ı gönülden… Amma şahsî hayatında bu kadar Müslüman olan insanın, içtimaî yönü yok gibi. Yani konuşması, hareketleri, alışverişi, çalışmaları İslam’a uymuyor. Bunun için yıllardır dua ediyoruz fakat sürünmekten kurtulamıyoruz.

Adam fırsat buldukça olanca gücüyle bağırıyor, “Lebbeyk Allahümme lebbeyk!” “İslamiyet gelmiş, Allah emirlerini bildirmiş. Acaba bunlar yeni bir din mi bekliyor.” demekten kendimi alamadım. Hutbeler, kürsüler, tekkeler, ağızlar, eller dolusu dua fakat dünyanın jandarmalığını süper güçler yapıyor. Çünkü dil ile yapılan duanın yanına fiilî duayı koyamadık!

Bu ıstıraplarla Cebel-i Nur dağına çıktığımda düşündüm… Efendimiz (sas) tek başına bu dağa çıkıyor. Şirke, günaha başkaldırıyor. Dağın yüksekliğinde insanlığın ulviyetini arıyor. Dağın zirvesinde hakkın hâkimiyetini istiyor. Öyleyse Kâbe’ye baktıkça sünnet-i seniyyeyi görmeli… Hacda ve gelince, Efendimize (sas) yaklaşan bir insan olmalı...
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder