17 Mayıs 2016 Salı

Aile İçinde Adalet

Aile İçinde Adalet

İnsan hayatının en önemli alanlarından birisi de aile hayatıdır. Aile toplumun çekirdeğidir. Toplum hayatının ahenkli bir şekilde yürümesi, en başta aile bağlarının sağlam olmasına, aile bağlarının sağlamlığı da, fertleri arasındaki ilişkinin sağlıklı olmasına bağlıdır. Bu da ancak onlar arasında adaletli davranmakla sağlanabilir. 

Bir insanın eşinin geçimini temin etmesi, ona ilgi göstermesi, insaf ve hakkaniyet ölçüleri içinde muamelede bulunması,

her türlü ihtiyaçlarını gidermesi İslâm'ın insana yüklediği en önemli görevlerdendir. Bu görevleri yerine getirmek, bir hakkı, olması gereken yere koymak anlamına geldiği için adaleti gerçekleştirmek demektir. İnsan bu görevlerini yapmadığı zaman büyük bir zulüm ve adaletsizlik sergilemiş olur. İslâm'ın bu hususla ilgili hassasiyetini şu hâdise ne güzel ifade etmektedir:

Sahabeden Osman b. Maz'un'un (r.a.) hanımı, bir gün Hz. Aişe (r.a.) Vâlidemiz'e uğradı. Kadın genellikle güzel giyinir, ellerine kına yakardı. Hz. Aişe Vâlidemiz onun her zamanki hâlini görmeyince sebebini sordu. O da kocasının dünyayı ve kadınları arzulamadığını söyleyerek ilgisizliğinden şikâyet etti. Aişe Vâlidemiz bu durumu Efendimiz'e (s.a.s.) bildirdi. Nebi (s.a.s.), Osman b. Maz'un'u yanına çağırdı ve "Ey Osman! Benim Sünnet'imden yüz mü çevirdin?" diye sordu. 

Osman: "Hayır, ya Resûlallah! Benim tek isteğim senin yolundur." dedi. Efendimiz buyurdu ki: "O hâlde dikkat et, ben hem uyurum, hem namaz kılarım, bazen oruç tutarım, bazen tutmam. Hanımlarımla da beraber olurum. Allah'a karşı takva sahibi ol ey Osman! Bilesin ki ailenin senin üzerinde hakkı var, misafirinin üzerinde hakkı var, vücudunun senin üzerinde hakkı var. Oruç tut, ama bazen tutma; namaz kıl, uykunu da al!" (Ebu Dâvud, Salât 317) Efendimiz burada aile içi ilişkilerden bahsederken "Allah'a karşı takva sahibi ol." buyurmaktadır. Yani takva, eşle alâkayı ihmal etmekte değil, en güzel şekilde devam ettirmektedir.

Çocuklarla ilişkilerimiz de adaletin tesis edilmesi gereken alanlardan biridir. Öncelikle genel mânâda çocukların ihtiyaçlarını gidermek, onları terbiye etmek gibi vazifeleri yerine getirmek adaletin bir gereğidir. Ayrıca daha özel anlamda erkek ve kız çocuklarına fıtratlarına uygun muamelede bulunmak veya yaşlarını dikkate almak da adaletin muktezasıdır. Zîrâ insan bu gibi hususları dikkate aldığında bir hakkı yerine koymuş, adaleti gerçekleştirmiş olur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) çocuklara hediye verirken dahi müsavi davranmayı emreder. (Bkz.: Müttakî, Kenzü'l-ummâl, 16/444) Ancak bu eşitlik emri, onların cinsiyet ve yaş farklılıklarını göz önüne almadan hepsine aynı muamelenin yapılmasını istemek anlamında değildir. Aksine her birine uygun olan muameleyi istemektir. Hikmete uygun olan da budur. Eğer bu ayrımlara dikkat edilmezse, onların ruh dünyalarında ciddi yaralar meydana getirir.

Anne-babalar çocuklarına karşı farklı hisler taşısa da, İslâm onlara karşı muamelelerde adaletli davranmayı emreder.

Bu, onlar arasında bir husumetin meydana gelmemesi, akrabalık bağlarının zayıflamaması açısından önemlidir. Çocuklar arasında meydana gelen husûmet ve düşmanlık ise, toplum düzeninin sarsılmasına sebep olur. Bu konuda Allah Resûlü'nün (s.a.s.) yine bizler için güzel bir örnek olacak tavrını görüyoruz. Numan b. Beşir (r.a.) isimli genç sahabîye babası malının bir kısmını hibe olarak verip de diğer çocuklarını mahrum ettiğinden annesi bu duruma rıza göstermemiş ve meseleyi sormaları için onları Peygamber Efendimiz'e göndermiştir. Efendimiz (s.a.s.) malından diğer çocuklarına da hibe edip etmediğini sormuş, onlara vermediğini öğrenince de "Allah'tan korkun ve çocuklarınızın arasında adaletli olun." (Müslim, Vesaya 13) buyurmuştur.

Aile içinde anne-babaların da hakları vardır. Özellikle yaşlandıklarında bakılması, ihtiyaçlarının giderilmesi, saygı gösterilmesi, ziyaret edilmesi onların çocukları üzerindeki haklarıdır. Bu hakları yerine getirmek de, onlara karşı adaleti gerçekleştirmek anlamına gelir. Onlara karşı vazifelerdeki ihmal ve kusurlar ise zulüm olur.

Bunun dışında bir kimse ölüm, kayıp, boşanma gibi herhangi bir sebeple ailesini yitirmiş yakın akraba çocuklarına bakmakla yükümlü olabilir, onların mallarını yönetme vazifesini üstlenebilir. İşte bu mevzuya da temas eden Kur'ân, bir kimsenin kendi çocukları dışında bakmakla yükümlü olduğu zayıf ve yetim akraba çocuklarının mallarının sevk ve idaresiyle ilgili olarak da adaletli davranılmasını emretmiştir. (Nisa sûresi, 4/127) Ayrıca evlerde hizmet eden köle ve hizmetçilere adaletli olmak da İslâm'ın ehemmiyet verdiği bir husustur. Bu çerçevede Peygamber Efendimiz (s.a.s.) köle ve hizmetçilere yediğimizden yedirmeyi, giydiğimizden giydirmeyi, onlara takat getiremeyecekleri yükler yüklememeyi ve onları dövmemeyi bir esas olarak vaz etmiştir. (bkz. Buharî, Rık 15)

Sonuç

Netice olarak İslâm'ın en önemli hususiyetlerinden biri adalet ilkesidir. İnsanın iki cihanda saadetini temin etmeyi gaye edinen İslâm hak ve adalet meselesine çok önem vermiştir. Allah âdildir, adli de bunu gerektirir. Bu sebeple Allah, Kur'ân-ı Kerîm'de hak ve adaletin her alanda gerçekleştirilmesi için çokça tahşidatta bulunmuştur. Bu çerçevede hangi seviyede olursa olsun bir yöneticinin yönettiği müessesede, bir hâkimin baktığı davada, bir şahidin şahitlik yaptığı konuda, bir aile reisinin aile içi münasebetlerde, bir tâcirin ticarî hayatta ve bir mü'minin insanlarla ilişkilerinde hakkı gözetmesini, adaleti ikame etmesini emretmiştir. Bunun da ötesinde Allah (cc), mü'minlerin adalet hassasiyetine sahip, adalet timsali kimseler olmasını istemiştir.

KAYNAK:

--

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder