11 Mayıs 2016 Çarşamba

Yönetimde Adalet

Yönetimde Adalet

Adaletin ikame edilmesi gereken en şümullü alan, yönetimdir. İslâm nazarında yöneticilik, insana tevdi edilen emanetlerden biri, hattâ en mühimidir. Hangi seviyede olursa olsun, avantaj gibi görünen yöneticilik bu itibarla insanın omuzlarında ağır bir yüktür. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), devlet başkanından evdeki hizmetçiye kadar her seviyedeki yöneticinin idare ettiklerinden mesul olduğunu bildirmiştir. (Buharî, Cuma 11) Yönetimde adalet ise, mü'min idareci için en büyük vazifedir. Kur'ân-ı Kerîm'in, "Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adalete uygun tarzda hükmetmenizi emreder. Allah bununla, size ne de güzel öğüt verir!" (Nisa sûresi, 4/58) âyeti, yönetimde adaletin ikamesini emretmektedir. Emanetle adaleti bir arada zikreden bu âyetin idareciler hakkında indiği rivayet edilir. (İbn Kesir, Tefsir, 1/516) Buna göre yöneticilik bir emanet olduğu gibi, yönetimde adaleti gerçekleştirmek de bir vazifedir. Adaletli yönetim, Müslüman yönetici için bir vazife olmanın ötesinde, "Bir gün adaletle yönetmek, altmış yıl (nafile) ibadetten hayırlıdır." (Müttakî, Kenzü'l-Ummal, 6/12) hadîsinin ifadesiyle ibadet sayılmıştır. 

Müslüman bir idarecinin en temel görevi, kendini adaletin dağıtıcısı görmek, adalet kaygısıyla hareket etmek, hak sahiplerine haklarını vermek için çalışmak, bir hak gaspı söz konusu ise, onu geri alıp haklıya iade etmektir. Bu sebeple Müslüman yönetici, adaletin mülkün (yönetimin) temeli olduğuna, adaleti sağlayamayan yönetimin zail olacağına ve zulüm ile âbâd olanın âhirinin berbat olacağına inanarak hareket eder. "İnsanları idare etmeyi üzerine alan bir kimse kendini ve ailesini düşündüğü gibi yönettiği kimseleri düşünmedikçe kıyamet gününde cennetin kokusunu bile alamaz." (Buharî, Ahkâm 8) hadîsinin tehditkâr ifadelerini dâima göz önünde bulundurur. Ayrıca Peygamber Efendimiz'in, kendisine en sevimli ve kıyamette derecesi en yüksek kimselerin adaletli yöneticiler, en sevimsiz ve âhirette azabı en şiddetli olan kimselerin ise zalim idareciler (bkz. Tirmizi, Ahkâm 4) olduğunu bildiren sözlerini nazarından eksik etmez.

Kur'ân ve Hz. Peygamber'in (s.a.s.) bu konudaki emir ve tavsiyelerini çok iyi kavramış olan Müslüman idareciler, tarih boyunca idare ettikleri toplumlarda adaletin ikamesini hayatlarının gayesi yapmışlardır. Bu çerçevede haksızların ve haksızlıkların karşısında olmak, hakkın ve haklının yanında yer almak, zayıf ve çaresizleri korumak onların en büyük şiarı olmuştur. Bu ilkeleri benimsedikleri için yönetimde adaletin en güzel örneklerini İslâm'ın şanlı idarecileri vermişlerdir. Meselâ Hz. Ebu Bekir'in (r.a.) halife seçildiğinde irad ettiği ilk hutbesinde dile getirdiği, güçlülük değil haklılık esasını benimsediğine, güçsüz de olsa mutlaka haklının yanında yer alacağına ve onun hakkını kendisinin takip edeceğine dâir sözleri, (bkz. Ma'mer b. Raşid, Cami, 2/336) İslâm'ın yönetimde adalet anlayışının en çarpıcı örneklerindendir. Yine bu anlayış sebebiyledir ki, Hz. Ömer (r.a.), adaletin timsali olmuştur. Onun, bir Kıptî'ye tokat atan Mısır Valisi Amr b. As'ın oğlunu sorgulayıp ceza olarak Kıptî'nin de ona tokat atmasını istediğinde söylediği, "Anaları insanları hür olarak doğurmuştur. Siz onları ne zaman köleleştirdiniz." (Muttakî, Kenzü'l-ummâl, 7/660) sözü, Müslüman bir yöneticinin adalet anlayışının en güzel ifadelerindendir.

* mmert@yeniumit.com.tr
Hitit Üniv. İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesi

--

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder